İlahiyat

Ben Kimi Kandırıyorum?

Ben Kimi Kandırıyorum?

Çoğu zaman televizyondaki siyasi programlarda iki taraf tartışırken, biri diğerine “Sen kimi kandırıyorsun? Halk sizin yaptıklarınızı bilmiyor mu?” tarzında ithamlar duyulur. Birbirinden (en azından ekran karşısında) nefret eden iki taraf, birbirlerini yalancılık ve samimiyetsizlikle suçlar. “Bunun kime ne faydası var?” diye soracak olursanız, hiç kimseye bir faydası yok; emin olabilirsiniz.

“Kandırma” meselesi içimize işlemiş olacak ki bunu hayatlarımızın diğer alanlarında da yapmaya meyilliyiz. Çocukluğumuzdan itibaren gelen birilerini memnun etme isteği, duruşumuzu ve karakterimizi ciddi anlamda, olumsuz şekilde etkilemiştir. İş yerindeki patrona farklı (olumlu) raporlar sunmak, sınıfta öğretmene veya hocaya ödevi yaptığını söyleyip gizemli bir biçimde ödevin bulunamadığını açıklamak, mahkemede hâkim karşısında farklı beyanlarda bulunmak bu travmatik dışavurumların yalnızca birkaç örneğidir.

Her şey bir yana, Tanrı’ya karşı da “kandırma” içgüdüsüyle hareket ettiğimiz oluyor. Yıllar önceydi ve ben daha yeni yeni Hristiyan olmuştum. O sırada hayatımda yer almaması gereken bir mesele için dua etmeye karar verdim. Kendimi berbat hissediyordum. Duygularım, düşüncelerim, hedeflerim ve daha birçok şey kelimenin tam anlamıyla bir enkazı andırıyordu. Ancak ben çok kararlıydım ve Tanrı beni duyacaktı. Günlerce dua ettim ve dualarım hep “Ya Rab sana şükürler olsun, hayatımdan dolayı, yaşadıklarımdan dolayı sana şükrediyorum” tarzındaydı. Bir gün, iki gün, üç gün, dört gün derken bir baktım, kendimi daha da kötü hissediyorum ve hayatımdaki fırtınalar daha da kuvvetli bir hal almış!

Sonra kendi kendime “Ben kimi kandırıyorum?” dedim. Tanrı her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeyi duyan değil midir? En azından Kutsal Kitap’ta öyle yazıyor (1Yu. 3:20; Özd. 15:3; Mez. 66:17-20). Hal böyleyken benim toz pembe dualarım ne olacak? Özetle, ben iyi bir şey, ruhsal bir şey yapmaya çalışırken aslında Tanrı’nın huzurunda yalan söylüyordum. Hayat çok kötüydü ama ben iyiymiş gibi rol yapıyordum farkında olmadan. O an jeton düştü! Hemen Davut gibi sitem edip yardım istemeye başladım. Sonuçta Davut da sitem etti, o da ağladı, o da içini döktü Tanrı’ya; Tanrı da ona yardım elini uzattı. Ben de aynen öyle yaptım. Derdimi Tanrı’ya açtım. Ne günahım ve günahlı arzum varsa, O’nun huzuruna çıkardım. “Yardım et bana, çok kötü durumdayım. Teselli et beni” diye dua ettim. Neticede kısa bir süre sonra, Tanrı’ya teslim olmuş bir yaşam meyvesini verdi.

Bu dünyada her şey Tanrı’nın istediği gibi olur (Dan. 4:35). Bizler insanlar olarak yalnızca kum tanesi gibiyiz ve bazen o kadar kendimize dönük düşüncelerin içerisinde boğuluyoruz ki Tanrı’nın büyüklüğünü göremez duruma geliyoruz. Ancak teselli yalnızca O’ndadır. Dürüstçe, samimi bir şekilde, gerçekleri konuşarak dua etmek her zaman iyidir. Bu nedenle Tanrı’ya bazen sitem etmekten korkmaya gerek yok çünkü O zaten her şeyi bilir, her şeyi görür ve her şeyi duyar. Dolayısıyla samimiyetsiz dua ettiğimizi fark ettiğiniz anda, “Ben kimi kandırıyorum?” diye sormak her zaman faydalıdır.

Sevgiyle kalın.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu