İlahiyat

Ben şeytan olsaydım…

Ben şeytan olsaydım, Kutsal Kitap’a doğrudan dokunamazdım. Tanrı’nın nefesiyle yoğrulmuş bir Sözü, sonsuza dek ayakta kalacak bir gerçeği ortadan kaldıramazdım. Bu yüzden stratejim bambaşka olurdu. Öncelikle, insanların zihnine şüphe tohumları ekerdim. Bilimsel görünen, akademik duran ama temeli olmayan teoriler üretir, “Kutsal Kitap aslında yüzyıllar boyunca değişti” yalanını ustalıkla yayardım. İnsanların, o kutsal metnin güvenilirliğini sarsmaları için tarih sahnesinden örnekler bulur, her biriyle Tanrı’nın Sözü’ne bir çizik atardım.

Sonra, metni çarpıtan, bağlamından koparan öğretmenler çıkarırdım. Bu kişiler, ellerine Kutsal Kitap’ı alır ama gerçeğini bozarak anlatırlar. “Tanrı sevgidir, kimseyi yargılamaz” diyerek insanları rehavete sürükler ya da “Tanrı sadece gazap doludur” diyerek umudu yok ederler. Böylece insanlar gerçeğin dengeli ve bütünlüklü öğretisini asla göremez. Herkes, kulağına hoş gelen bir sesin peşinden gider, aslında o ses benim fısıltımdır.

Ayrıca sahte kutsal kitaplar piyasaya sürerdim. Bu metinler, gerçeğe benzeyen ama içeriği çarpık olan, insanı doğru yoldan saptıran kitaplar olurdu. “Gerçek aslında bu kitapta” diyen, içi boş ama çok konuşan kişiler bulur, onları medyada, sosyal mecralarda parlatırdım. Böylece insanların zihinleri bulanır, yürekleri şüpheyle dolar. Kimse tek bir gerçeğe sıkı sıkıya tutunamaz hale gelir.

Yetinmezdim! Tanrı’nın sevgisini, merhametini öyle abartırdım ki yargı kavramı anlamsız kalırdı. Herkese “Tanrı seni cennetine olduğu gibi kabul edecek, değişmen gerekmez” diye fısıldar, insanları kendi günahlarını savunur hale getirirdim. Öte yandan bazılarına da Tanrı’yı öyle gazap dolu bir yargıç gibi sunardım ki hiç kimse O’na yaklaşamaz, sevemez, güvenemez olurdu. Çünkü insanlar ya sahte bir sevgi Tanrısı’na ya da korkunç bir tirana tapmaya başlar. Bölece gerçek Tanrı’yı bulamazlardı.

En önemli hamlem, zamanla insanların Kutsal Kitap’ı ellerinden bırakmalarını sağlamak olurdu. Kimse Kutsal Kitap’ı okumaz, kimse Tanrı’nın sesine kulak vermez, herkes YouTube videoları, sosyal medya içerikleri ve popüler sloganlardan Tanrı anlayışını şekillendirirdi. Ben de her köşe başında, her yeni “aydın” düşünürün ağzında Tanrı hakkında fikir üretip dururdum. Gerçek susar, yalan gürültü yapar, kalabalık yapar, kitleleri sürüklerdi.

Çünkü biliyorum ki Tanrı’nın Sözü diri, keskin ve insan yüreğine iner. Eğer insanlar o Sözü okumayı bırakırsa, içleri bomboş kalır. İşte o boşluğu ben doldururdum. Yeter ki Kutsal Kitap tozlu raflarda kalsın, yeter ki onun etrafında şüphe bulutları dolaşsın. O zaman sahne benim olurdu. Gerçeği karartmanın en kolay yolu, insanları hakikatin kaynağından uzak tutmaktır. Böylece insanlar, ellerinde Tanrı’nın Sözü varken bile, Tanrı’dan uzak yaşarlar.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu