İlahiyat

Müjde: Büyük Skandal

Toğrul Salamzade

Müjde, Tanrı’nın insan ırkı için kurtuluş haberidir. İnsanlık, düşmüş olduğu perişan durumun farkında olmadan yaşamlarını sürdürmekte ve yeryüzünde var olan sayısız kaos ve kötülüğün içerisinde hayatta kalmaya çabalamaktadır. Günlük yaşam kaygısı, gelecek kaygısı, muhtelif hırslar ve benzeri içsel çatışmalar, insanları, içinde bulundukları kaostan uzaklaştırmak yerine daha da büyük bir bunalıma sokuyor. Hal böyleyken, insanların tümü – ateistler ve agnostikler bile – çeşitli ritüellerle kendilerini daha ulvi amaçlara da adamaya çalışıyorlar. Ulvi amaçların yanı sıra bazı dini veya kültürel (ya da spiritüel) ritüeller, insanları rahatlatıyor ve günlük kaygılarını azaltıyor. Aslında tüm o ritüellerin ve etkinliklerin insanı gerçekten rahatlatıp rahatlatmadığı da meçhul. Sonuçta insan kendini çok bir biçimde kandırabilen bir varlıktır.

Derken, inançsız ve kaostan kurtulmaya çabalayan insanın şöyle ya da böyle ebediyet veya gelecekle ilgili kaygıları da meydana çıkıyor. Yakınının vefatı, haberlerdeki savaş ve ölüm haberleri, insanı ister istemez ebediyet konusunda düşündürüyor. İnsan kuşkusuz üzüntü ve kaygı içerisindeyken iki seçeneği oluyor: birincisi, kendisini teskin etmek ve yaşamına, mükemmel olmasa da idare edebilecek düzeyde ahlaki ve ruhsal anlayışla devam etmek veya ikincisi, gerçek ruhsal anlayışın peşine düşüp hakikati öğrenmek.

İkinci seçenek insan için imkansızdır. Daha doğrusu insan tek başına hakikati aramaz ve bilmek istemez. Zira ölüm gerçeği ve haz aşkı, onu daha büyük kaygılara ve bunalımlara iter. Kutsal Yazılarda da yazıldığı üzere Tanrı’yı hiç kimse aramıyor (Rom. 3:11). Doğal olarak insan birinci yolu tercih ederek hayatına devam ediyor. Augustinus, insanın özgür iradesinin iyi değil, kötü olduğunu savunmuştu. Kötü irade, Tanrısal her şeye karşı düşman ve kördür. İşte insanın birinci yolu seçmesinin sebebi de budur. Günaha tutsak kişi bir şekilde hem hakikatten uzak durup hem de kendisini mutlu etmek zorunda hissediyor kendini. Böyle bir durumda da kişi, ister istemez, kendi dini standartlarını koymuş ve uygulamış olur. İnsanın standardı basit ve sığdır: mükemmel olmayacak seviyede iyilik yapmak ve başkalarına zararı olmadığı sürece ahlaki esnekliğe sahip olmak. Not edilmesi gereken bir başka husus da elbette şudur ki bu standart sıradan seküler bir kimse için geçerli olsa da dünyadaki herhangi bir dine mensup kişilerin tümü için geçerlidir.

Seküler de dindar da (Hristiyan olmayan dindar), iyilik yapıp bir amaca hizmet eder. Amacı, cennete veya huzurlu bir ruha sahip olmaktır. İyilik yaparak cennete girmek, cenneti adeta bir hak olarak görmek demektir.

Öte yandan Müjde buna sert bir şekilde karşı çıkar. İnsan ırkının hiçbir şekilde cenneti elde edemeyeceği, üstelik en muhteşem ve ses getiren iyiliklerin bile Tanrı’nın gözünde zerre değeri olmadığını beyan eder. Müjde, insanın kendi başına ulaştığı her yolun sapkın ve yanlış yol olduğunu öğretir. İnsan, tek başına, Mesih olmadan hiçbir şey yapamaz. Günahkâr ve Tanrı’ya isyan etmiş olan isyan, tövbesiz tutumuyla yalnızca kendisine hizmet eder ve Tanrısal hakikate kulak tıkar. Kaygılarını ve endişelerini Tanrı’ya bırakması gerekirken (Mat. 11:28), tam tersini yaparak kendisine bel bağlar. Kendisine bel bağlayan insan da lanetlenmeye mahkumdur (Yer. 17:5).

Bunun yanı sıra günahkâr olan insan günahlarının bedelini ödemek zorundadır. Ebedi Tanrı’ya karşı işlenmiş günahın bedeli de ebedidir. Ölümden sonra cehennemde birkaç yıl yandıktan ve cezalandırıldıktan sonra cennete geçiş yapmak boş bir hayalden ibarettir. Kaygı dolu insan hem bu dünyada çektiği sıkıntılarla hem de ebediyette onu bekleyen yıkım endişesini kaldıramayacak haldedir. En sağlam psikolojiler bile buna dayanamazlar. Dolayısıyla insan kendisine “inkâr” silahını dost edinirken, Müjde ona İsa Mesih gerçeğini veriyor. İnsan, her türlü kaygıyla alay ederek, küçümseyerek ve görmezden gelerek kendi ruhundaki endişesini bastırmaya gayret eder. Öte yandan Mesih ise Kutsal Yazıların hakikati temelinde, insanın çekmesi gereken cezayı ve ölümü kendi üzerine alır. İsa, insanın çekmesi gereken cezayı kendi üzerine almış ve kendisine ait olanları kurtarmıştır. Ne cennet ne lütuf ne merhamet ne de Tanrı’nın iyi muamelesi; kısacası hiçbir şey insan tarafından hak edilmez. Muhtelif fikir ve felsefelerle kendisini tıpkı Âdem gibi saklamaya çalışan insan büyük bir şokla karşı karşıya kalır. İnsan kendisini kozmik bir skandalın ortasına bulur.

Güvenebileceği her şey gitmiş elinde bir tek günahkâr yüreği kalmıştır. Bu bağlamda Müjde her bir günahkâr için büyük skandaldır. Kendi dini çabaları, psikolojik mücadeleleri ve felsefi zekalarıyla iyiliğe ve huzura kavuşmaya çalışan insan çırılçıplak olduğunu anlar. Âdem ve Havva bahçedeki meyveyi yedikten sonra nasıl çıplak olduklarını görüp dehşete düştülerse, insanın durumu da tıpatıp böyledir. Durum bu iken insan ya teslim olacaktır ya da daha da katı bir yürekle yaşamaya devam edecektir. Tanrı’nın Kutsal Ruh’un müdahalesi olmaksızın da insanın yüreği hiçbir şekilde yumuşamaz ve kişi Müjde gerçeğine iman edemez.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu