Hristiyan ilahiyatı her zaman bu çağrının aşağı yukarı bilincinde olmuştur. Genel olarak öğretisi, Tanrı’nın “sade” olduğu, yani tüm bileşimlerden yüce bir şekilde arınmış olduğu ve bu nedenle O’nun varlığı ile nitelikleri arasında gerçek [yani ontolojik] bir ayrım yapılamayacağı yönünde olmuştur. Her bir nitelik Tanrı’nın varlığıyla özdeştir: Tanrı, sahip olduğu şeydir. Yaratıklardan bahsederken onların ne oldukları ve neye sahip oldukları arasında her türlü ayrımı yaparız. Örneğin bir kişi Tanrı’nın suretini kaybetmiş ve günahkâr olmuş olsa bile yine de insandır. Ancak Tanrı’nın tüm nitelikleri varlığıyla özdeştir. Tanrı baştan sona ışıktır; tümüyle akıl, tümüyle bilgelik, tümüyle logos, tümüyle ruhtur, vs. Tanrı’da “olmak bilge olmakla aynı şeydir, iyi olmakla aynı şeydir, güçlü olmakla aynı şeydir. Tanrı’nın ebedi veya ölümsüz ya da iyi veya adil olduğu söylense de tek ve aynı şey ifade edilir.” Tanrı her ne ise, tamamen ve eş zamanlı olarak odur. “Tanrı’nın hiçbir özelliği yoktur çünkü o saf özdür. Tanrı’nın özellikleri aslında özüyle aynıdır: ne özünden ayrılırlar ne de maddesel olarak birbirlerinden ayrılırlar.”[1]
Kaynak: Herman Bavinck, Reformed Dogmatics: God and Creation, çev. John Bolt & John Vriend, vol. 2 (Grand Rapids, MI: Baker Academic, 2004), 118.
[1] Augustine, The Trinity, VI, 7; John of Damascus, The Orthodox Faith, I, 9; T. Aquinas, Summa theol., I, qu. 2, art. 3; H. Heppe, Dogmatik der evangelisch-reformierten Kirche, 42, 51–53; H. F. F. Schmid, Doctrinal Theology of the Evangelical Lutheran Church, 122.