İman, Sınandığında Anlam Kazanır

Hayatım boyunca birçok konuda konuştuğumu fark ettim. Sadakat hakkında konuştum, affetmek üzerine konuştum, hizmetkârlıktan, tevazudan, sebatkârlıktan… Hepsi hakkında cümlelerim oldu. Ancak bir noktada kendime şunu sordum: Gerçekten sınanmadığım bir konuda hakikati ne kadar temsil edebilirim? Denemeden geçmemiş bir bilgelik, sadece teori değil midir? Evet yalnızca teoridir. Ben de şunu söylemeye başladım artık: Sınanmadığın konuda doğru davranacağını varsaymak kibirdir.
Çoğumuz Hristiyanız, yani en azından öyleyiz olduğumuzu iddia ediyoruz. Ancak bu iman kaçımızın zihnini delip yüreğine işledi? Kaçımız, sadece ‘inanıyorum’ diyerek değil, zorlanarak, tereddütle, gözyaşıyla ve bazen susarak yürüdü Tanrı’nın ardından?
Ben Tanrı’ya evet dediğimde, neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Aslında pek çoğumuz bilmiyoruz. Ruhsal heyecan, başlangıçta güzel bir dosttur. Ancak zaman geçtikçe, imanın bedeli karşına çıktığında, işte o zaman başlıyor asıl yolculuk. İşte tam da o anlarda şunu öğrendim: İman, sınandığında anlam kazanıyor.
Konuşmak Kolay, Yaşamak Zor
Kutsal Kitap’ta şöyle yazıyor: “Onun için, ayakta sağlam durduğunu sanan dikkat etsin, düşmesin!” (1Ko. 10:12). Bu uyarı ilk başta biraz sert gelebilir. Fakat aslında çok gerçekçi bir tespit. Kendimizi çoğu zaman olduğumuzdan daha sağlam zannediyoruz. Fırtına çıkmadan önce herkesin teknesi sağlamdır ancak sular yükselince, gerçek ortaya çıkar.
Öyle zamanlar yaşadım ki, bana yapılan bir haksızlık karşısında “Hristiyan gibi davranacağım” demekle, gerçekten o anda öyle davranmak arasında ne kadar büyük bir uçurum olduğunu gördüm. Hatta o uçurumun kenarında saatlerce durdum, karar veremedim. Kendime bile itiraf edemedim ne kadar kırıldığımı, ne kadar öfkeli olduğumu. Fakat işte o noktada, imanımın sadece sözlerden mi, yoksa Tanrı’ya olan gerçek bağlılığımdan mı kaynaklandığı ortaya çıktı.
Sınanmak Kötü Bir Şey Değildir
Yakup şöyle der: “Kardeşlerim, çeşitli denemelerle yüz yüze geldiğinizde bunu büyük sevinçle karşılayın. Çünkü bilirsiniz ki, imanınızın sınanması dayanma gücünü yaratır” (Yak. 1:2–3). Bu ayet kulağa çelişkili gibi geliyor, değil mi? Sınanmak veya denenmek neden sevinç getirsin ki? Çünkü Tanrı’nın yöntemi farklıdır. O bizim kusursuz olmamızı değil, olgunlaşmamızı ister ve olgunluk, yalnızca sınanmayla gelir.
İbrahim’in hikayesini şöyle bir düşünün. Tanrı ona “Oğlunu bana kurban et” dediğinde, bu sadece bir itaat sınavı değildi. Bu, imanın temelini neyin oluşturduğunun sınavıydı. Oğlu İshak, Tanrı’dan daha değerli miydi? Tanrı ona verdiğini geri istese, İbrahim “hayır” mı diyecekti? Sonunda Tanrı onu durdurdu. Ancak o ana kadar, İbrahim Tanrı’ya ‘evet’ demeyi başardı. Bu yüzden de imanın atası oldu.
Petrus Gibi Konuşmak Kolay
İsa çarmıha gitmeden önce Petrus şöyle dedi: “Herkes senden ötürü sendeleyip düşse de ben asla düşmem” (Mat. 26:33). Ne kadar da cesur bir adam gibi görünüyor, değil mi? Fakat yalnızca birkaç saat sonra, aynı Petrus, bir hizmetçinin karşısında “Ben o adamı tanımıyorum” diyecek kadar korkuya kapıldı. İşte iman da bu anlarda sınanıyor. Cesurca söz söylemek kolay ama Tanrı’ya sadık kalmak, hayat pahasına olur bazen.
Bu beni düşündürüyor. Ben ne zaman “Asla şunu yapmam” desem, sanki gökyüzü susuyor. Çünkü Tanrı, o özgüveni sınamak istiyor. Beni mahvetmek için değil, gerçeğe döndürmek için yapıyor bunu. Zira kibir, ruhsal hayatın en sinsi zehirlerinden biridir ve çoğu zaman, en çok da ‘iman’ maskesiyle gelir.
Modern Hristiyanlığın Zaafı
Bugünün Hristiyan dünyasında, sınanmamış imanlara fazlasıyla tapılıyor. Alkış geldiği sürece hizmet etmek sevilip övülüyor. Haksızlığa uğrayan kişi biz olmadığımız sürece, affetmek teşvik ediliyor. Bizden bir şey istenmediği sürece güvenilir ve sadık olmak yüceltiliyor. Tanrı’yı sevmek kolay ama Tanrı bizden hayatımızın iplerini bırakmamızı istediğinde ne olacak?
Birçok Hristiyan, krizle karşılaştığında dua etmeyi bırakıyor. Çünkü dua edince, çözüm gelmiyor. Oysa dua bir çözüm aracı değil, Tanrı’yla yakınlık arayışıdır. Dua bizi dönüştürmek için vardır. İşte bu anlayış yoksa, iman sadece duygusal bir tatminden ibaret olur. Bu da, Tanrı’nın bizim için istediği ruhsal derinliğe ulaşmamızı engeller.
Gerçek Sınanma Nerede Başlar?
Gerçek sınanma, Tanrı seni görünmez kıldığında başlar. Hizmet ediyorsun, dua ediyorsun, veriyorsun ama kimse teşekkür etmiyor. Hatta bazen yanlış anlıyorlar seni. Orada hâlâ sadık kalabiliyor musun? Gerçek sınanma, affedemediğin kişiyi dua listene koyduğunda başlar. Gerçek sınanma, yanıt alamadığın dualara rağmen yine de diz çöktüğünde başlar. Gerçek sınanma, Tanrı’nın suskunluğuna rağmen sadık kalabildiğinde başlar.
Bunlar birer teori değil. Bunlar, iman yolculuğunun bedelleridir ve bu bedeller ödenmedikçe, iman sadece süslü bir etiketten ibaret kalır.
Sınanmak Düşmek Değildir, Fırsattır
Petrus inkâr etti. Fakat bu onun hikâyesinin sonu olmadı. Dirildikten sonra İsa ona döndü ve tekrar “beni seviyor musun?” (Yu. 21:15–17) diye sordu. İşte Tanrı’nın lütfu burada devreye giriyor. Sınanmak, düşmek değildir. Sınanmak, içini görmektir ve Tanrı o içi düzeltmek ister.
Ben de hayatımda birçok kez sınandım. Her seferinde değil ama bazı zamanlar düştüm ve her düştüğümde, Tanrı beni geri çağırdı. Şunu öğrendim aslında: İmanlı olmak demek, hiç düşmemek değil. Tanrı’nın elinden hiç ayrılmamak, O’nun elini hiç bırakmamaktır.
Sınanmadığın Şeyde Güvenme Kendine
İman, güzel sözlerle değil, kırık dualarla inşa edilir. Sadakat, kararlılıkla değil, Rabbin lütfuna tutunarak sürdürülür ve karakter, yalnızca krizle oluşur. Bu yüzden, sınanmadığım konularda artık iddialı değilim. Kriz yaşamamış, ciddi anlamda burnu sürtülmemiş insanın lafına da güvenmemeyi öğrendim. Kendi nefsime de güvenmiyorum. Çünkü iman, sınandığında anlam kazanıyor.
Bugün bir sınavın içindeyseniz, korkmayın. Belki canınız yanıyor, belki gözleriniz doluyor. Ancak şunu bilin ki, bu süreç imanınızı gerçek kılacak. Tanrı sizi terk etmedi. Belki sadece sizi pişiriyor ve bu pişme, sizin için yeni bir sadakat seviyesi doğuracak.