İlahiyat

Kadınlar Kilise İhtiyarı Olabilirler mi? Eşitlikçi İlahiyata Reddiye.

Toğrul Salamzade

Giriş

Bu yazıya başlamadan önce birkaç hatırlatma yapmayı uygun görüyorum. Kutsal Kitap’ın her bir Hristiyan’a öğrettiği önemli hususlardan birisi de Tanrı Sözünün iyileştirici, şifa verici olmasıdır. Bunun yanı sıra Tanrı’nın sözü, O’nun nefesidir; ağzından çıkan soluktur (2Ti. 3:16). Bu nedenle, Kutsal Kitap ayetlerini horoz dövüştürür gibi dövüştürmek yerine, tek hakikat olan Tanrı’nın öğretisi ışığında incelemek en doğrusudur.

Yazıya başlarken, günümüz dünyasının iki bin yıl öncesinden pek de farklı olduğunu iddia etmediğimi belirtmek isterim. İki bin yıl önce çeşitli teolojik tartışmalar, çekişmeler ve kavgalar devam ederken, günümüzde de – tam olarak aynısı olmasa da – kavgalar, teolojik camiadan eksik olmuyor. Bu kesinlikle kötü bir şey değildir. Türkiye’deki Hristiyan camiada her ne kadar da “Teoloji şeytanidir, doktrin bölücüdür” gibi sözler kürsülerden haykırılsa da Tanrı bu konuda hemfikir değildir. Zira teoloji, Tanrı bilimi demektir ve Kutsal Kitap – kabul etsek de etmesek de beğensek de beğenmesek de – bir teoloji kitabıdır. Tanrı sözüne merakı olan herkes, illa teolojiye yakın olur; bu tutumun tersi, siyasi ve art niyet taşımaktan başka bir şey değildir. Neyse ki konumuz bu değil; bu konuya daha sonra değineceğim.

Birkaç gün önce yakın bir arkadaşımla bir alışveriş merkezinde otururken, bana kadınların ihtiyar olabileceğine dair teolojik bir yazı okuduğundan bahsetti.[1] Üstelik yazının Türkçe olduğunu öğrenince, ne yalan söyleyeyim, birazcık heyecanlandım çünkü görünen o ki birileri teolojiyi ciddiye almaya başlamış. Arkadaşım yazıyı bana gönderdi ve birkaç kez okuduktan sonra notlar almaya başladım. Zira bu yazının temeli, bahsi geçen yazının eleştirisi olmasa da o yazıdan ve benzeri fikirlerden alıntılar yapacağım. Şimdi birileri kalkıp, “Sen neden bölücülük yapıyorsun?” diyebilir. Olsun, desinler. Fakat benim yaptığım şey bölücülük değil, teolojik savunma ve münazaradır. Münazara kültürü gelişmedikçe ak ile kara ayırt edilemez; hiç kimse neyin doğru veya neyin yanlış olduğunu öğrenemez; insanlar düşünmeye, fikir yürütmeye alışamazlar. Hristiyanlar olarak insanları sevmeye çağırıldığımız için insanların iyiliğini ve Tanrı’nın yüceliğini gözetmek de görevimiz olmalı.

Fazla uzatmadan – uzatmış olabilirim – asıl konuya gelelim. Kadınlar, kilisede ihtiyar olabilirler mi? Bu konu hakkında yaygın olan iki görüş var: birisi olabilir diyor, diğeri olamaz diyor. Olabilir diyen kesim eşitlikçi, olamaz diyen kesim ise tamamlayıcı[2] görüştür. Ben tüm vicdanım ve Tanrı’nın karşısındaki tanıklığımla, geleneksel görüşü savunuyorum. Zira Tanrı’nın bu şekilde öğrettiğini ve bir Hristiyan olarak O ne derse öyle olduğunu kabul etmekteyim. Bu nedenle bu yazıda, eşitlikçi görüşün hangi konularda yanıldığını, kadınların neden ihtiyar olamayacaklarını ve günümüzde ihtiyar olan kadınların görevlerini neden bırakmaları gerektiğini açıklayacağım. Fakat yazdıklarımı okuyanlardan ricam, dikkatlice okusunlar. Uzun cümleler kullanmayı seviyorum ancak bu teşviğinizi kırmasın. Her bir cümleyi dikkatlice, özenle ve anlama çabasıyla okumaya gayret edin.

 Varsayımların İrdelenmesi veya “Böyle bir Tanrı olabilir mi?

Varsayımlar, insan düşüncesinin temellerini oluşturur. Herhangi bir konuda bir fikre sahip olduğumuz zaman, o fikre neden sahip olduğumuzu, yani hangi temele dayalı olarak bildiğimizi sorgulamak gerekli. Başka bir deyişle, bildiğimizi nasıl biliyoruz? Bu fikri Kutsal Kitap ve Hristiyan yaşamı çerçevesine uyguladığımız zaman da aynı soruyu sormamız şarttır, çünkü Kutsal Kitap’a dayalı olarak, Tanrı’nın kendi kendini açıkladığını, hiçbir insan düşüncesinin Tanrı’nın ne karakterini ne planını ne de düşüncelerini açıklayabileceğine inanmıyoruz. Zira Tanrı ezeli ve ebedi olduğu gibi düşünceleri de bizim düşüncelerimizden üstündür (Yşa. 55:8). Tanrı, kendisinin nasıl birisi olduğunu Kutsal Kitap’ta bizlere açıklamaktadır ve yaptığı açıklama, insanın kararına, kültürüne, düşünce tarzına veya psikolojik duygu-durumuna bağlı değildir. Tanrı tamamen bağımsızdır ve nasıl davranması gerektiğini hiç kimseye sormaz. Mezmur yazarının dediği gibi, “Bizim Tanrımız göklerdedir, ne isterse yapar” (Mez. 115:3). Her şeyden üstün olan Tanrı’nın kendi içerisinde nasıl olması veya davranması gerektiğine dair hiçbir mantıksal veya duygusal kanun veya gereklilik olmadığına göre[3] O’nu neye esasen tanımlayacağız? O’nun kurallarını ve emirlerini nasıl anlayacağız? “Tanrı böyle bir şey isteyebilir mi?” tarzında bir soru sorduğumuzda neye göre karar vereceğiz? Cevap basit: Kutsal Kitap’a göre; çünkü Kutsal Kitap, ulu ve kutsal Tanrı’nın vahyedilmiş sözüdür ve hakikatin temelidir. Düşmüş insan ise hakikat temelini duygularda, kendi mantığında, deneysel bilimde, siyasal ideolojide veya kültürel akımlarda aramaktadır. Böylece Kutsal Kitap’ı farkında olarak veya olmayarak bir yana itip, kendi hegemonyasını kurmaktadır. Hristiyanlar olarak asıl hedefimiz, Tanrı’nın bize vermiş olduğu Kelama koşulsuz şartsız uymak – böylece O’nu yüceltmek – ve O’ndan zevk almaktır.[4]

Konuya girişimizi daha da hızlandırmak amacıyla, kullandığımız bazı ifadelerin arkasındaki varsayımlara değinmek istiyorum. Günümüzün özgürlükçü kültüründe – özellikle özgürlüğün fazlasıyla yaşandığı Batı toplumlarında – herkes canının istediğini söyleyebiliyor. Bu özgürlükçü ifadeler, siyasi partileri ve güçleri eleştirmekten tutun da Tanrı’ya küfretmeye ve dini değerlerle alay etmeye kadar kapsayıcı olabiliyor. İfade özgürlüğünün kötü bir şey olduğunu elbette savunmuyorum – bence ifade özgürlüğü herkesin sahip olması gereken bir hak – fakat özgürce ifade edilen fikirlerin neye istinaden yapıldığı ehemmiyetli bir meseledir. Özgürlük güzel bir şey olsa da abartıldığı zaman, anarşik düşünceyi de beraberinde getiriyor. Anarşik düşünce yapısı, belirli bir biçimde düşünen insanın bir süre sonra sahip olduğu veya öğrendiği standartlar haricinde düşünmekle yetinmemesi, buna ilaveten de tüm ahlaki ve felsefi – ve bazen de ideolojik – kavramları birbirine karıştırmasıdır. Daha basit ve güncel bir dille ifade edecek olursam, sanatçı kavramı sanat yapan ve sanatı uygulayan bir kişi anlamına gelirken, anarşik düşünce yapısı, müzik albümü çıkaran herkesi – sosyal medya fenomenleri de dahil – sanatçı ilan etmektedir. Bu korkunç anarşizm, teolojik düşünce yapımıza da girdiği zaman, olanları artık siz düşünün.

Anarşik düşünce yapısını eleştirirken, arkasındaki varsayımların son derece önemli olduğunu belirtmek isterim. Teolojik anarşizm, ilahi ölçüt ile beşerî ölçütü birbirine karıştırarak, hümanistik temelde yepyeni bir standart oluşturmaktadır. Şöyle ki, Kutsal Kitap’ta apaçık bir biçimde bahsi geçen öğretileri veya Tanrı’nın ilahi ve paylaşılamayan niteliklerinden bazılarını eğip bükerek, insani temele indirgenmesi ve bir süre sonra da yok edilmesidir. Cehennem kavramı bunlardan birisidir. Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki merhametini yeterli bulmayıp, kendi duygusallığını da teolojisine katan A kişisi, Tanrı’nın insanları asla cehenneme gönderemeyeceğine inanmaya başlar. Peki, neye dayanarak? Güya Kutsal Kitap’a; ancak birkaç soru daha sorulduğunda, bu inanışın Kutsal Kitap’ın ötesine çıktığını ve büyük bir ölçüde insan hassasiyetine ve hümanist temellere dayalı olduğu görülebilmektedir. Başka bir deyişle bu, düşüncenin tornistan etmesidir. Oysa Tanrı’nın sözlerini olduğu gibi kabul etmek,[5] O’na itaat etmek ve Kutsal Ruhtan gelen sevinci dolu-dolu yaşamak, tüm insani değerlerden daha üstündür.

Kadınların kilisedeki görevleriyle ilgili sorunsal da yukarıda bahsi geçen varsayımlardan ve düşünce yapısından kaynaklanmaktadır. Kadınların ihtiyar veya pastör olması hangi temele dayanmaktadır? Bu mesele neden bu kadar büyütülür oldu? Feminist felsefesinin esir aldığı dünya, kiliseyi neden bu denli etkisi altına aldı? Bu sorunla ilgili nelerin yapılması gerekli? Bu soruların hepsi cevabını bulacaktır, ancak teker teker, sistematik bir biçimde ilerlemenin faydası vardır. İnsan yaşamının en üstün ölçütü olan Kutsal Kitap’ın bu konuda neler söylediğine değinmeden önce, kadınların ihtiyar veya pastör olabileceğine inanan kişilerin düşüncelerini irdelemekte fayda vardır.

Düşünce Çatışması

Peki, bu düşünce çatışması nerede başlıyor ve eşitlikçi kesimin argümanları nelerdir? Sonuçta bu insanlar da bir fikir ileri sürerken, bunu hiçbir şeye dayandırmadan yapmıyorlardır. Bu konuya fazla uzatmadan girmekte yarar var, ancak argümanları sıralarken yalnızca akademik çevrede değil, aynı zamanda eşitlikçi görüşü savunan kişilerden duyduklarımı da dile getireceğim.

  1. Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz

“Bu yenilikte Grek ve Yahudi, sünnetli ve sünnetsiz, barbar, İskit, köle ve özgür ayrımı yoktur. Mesih her şeydir ve her şeydedir” (Kol. 3:11). Eşitlikçi düşünceyi savunan arkadaşların sıkça kullandıkları ifadelerden ve ayetlerden biridir. Bir fikir ortaya atarken dikkat edilmesi gereken şeylerden biri, fikrin dayandığı ayetin veya ayetlerin bağlamıdır. Koloseliler 3:11 ayeti, Tanrı’nın kilisedeki insanların görevleri hakkında değil, ancak kurtuluştaki konumlarıyla ilgilidir. Tanrı yalnızca erkekleri mi kurtardı? Veya kadınlara daha büyük bir öncelik mi tanıdı? Bu iki sorunun da cevabı olumsuzdur. Tanrı insanları cinsiyetlerine göre ayrım yaparak kurtarmadı; tersine, herkesi kucaklayarak erkekleri de kadınları da kurtarmıştır. Kurtuluş konusunda Tanrı’nın ayrım yapmadığı apaçık ortadadır. Bu nedenle, bu ayetin kilisedeki görevlerden söz ederken kullanılması yanlıştır.

  1. Kadınlar da erkekler kadar becerikli ve yeteneklidir

Sıkça kullanılan bir diğer argüman da kadınların erkekler kadar becerikli ve yetenekli olduklarıdır. Sonuçta erkeklerin yaptığı her şeyi yapabilen bir sürü kadın var. Tır şoförlüğünden tutun da futbolculuğa kadar, polislikten tutun da askerliğe kadar birçok iş yapan kadın var ve üstelik bunların birçoğu görevlerinde son derece başarılıdırlar. Madem kadınlar bu konuda erkeklere ayak uydurabiliyor – veya hatta bazen daha başarılı olabiliyor – neden ihtiyarlık, rahiplik veya pastörlük yapamasınlar ki?

Son cümle hariç, yukarıda yazılanların tümü doğrudur. Kadınlar da tıpkı erkekler gibi birçok işte etkin ve başarılıdırlar. Fakat Tanrı’nın, kiliseye ihtiyar, rahip veya pastör atamasındaki kriter beceri veya yetenek değildir. Daha doğrusu, Tanrı Eski Antlaşma’dan beridir koymuş olduğu kanunu Yeni Antlaşma’da da devam ettirerek, kilise ihtiyarlığı görevinde kadınların olmaması gerektiğini vurgulamıştır. Bu konuya aşağıdaki ayetleri ele alırken daha ayrıntılı inceleyeceğiz, ancak şimdilik kısa cevap olsun diye şunu söylemek yeterli olur: Tanrı’nın kadınları ihtiyar atamamaktaki sebebi akıl, beceri veya yetenek değil, yaratılış düzenidir.

  1. Pavlus’un bahsettiği o yasaklar kültüreldir

Ne yazık ki yalnızca bu konuda değil, ancak birçok farklı konuda Kutsal Yazıların bir kısmını “kültürel” olduğu bahanesiyle silip atma eğilimi mevcuttur. Pavlus’un Timoteos’a veya Titus’a verdiği buyrukların “kültürel” olması, Kutsal Yazıların o kısımlarının yırtılıp atılması demektir. İşin asıl ironik tarafı da şu ki, Kutsal Kitap’ın bazı kısımlarının kültürel olduğunu savunan bu insanlar, iddia ettikleri konuları sırf kültürel esasta iddia etmektedirler. Başka bir deyişle, günümüzdeki feminist akım ve abartılı insan hakları iddiaları bu arkadaşları böyle şeyler söylemeye itmektedir. Elbette, bu iddiaların altındaki yegâne sebep feminizm değildir ama kültürel akımların bunda etkisinin son derece büyük olduğu çok açıktır. Sözlerimi yinelemekte fayda görüyorum: Kutsal Kitap’ın bazı kısımları emir, diğer kısımları kültürel fikirler değildirler; hepsi Tanrı’nın sözüdür ve hiçbiri insan düşüncesinden kaynaklanmamaktadır (2Pe. 1:20-21).

Ayetlerin Yorumlanması

Yukarıdaki karşı-iddiaları kısaca açıkladıktan sonra sıra Tanrı’nın ayetlerini incelemeye geldi. Kültür, hükümetler, insanlar, duygularımız ve deneysel bilim birçok konuda farklı görüşleri savunabilir ancak sıra Tanrı’nın Kelamına geldiğinde, herkes sessiz olup, Yüce Olan’ın sözlerine kulak asmalıdır. Her insanın, merak ettiği herhangi bir konuda herhangi bir kanıya varmadan önce “Tanrı bu konuda ne diyor?” sorusunu sormalıdır. Unutmayın, insanın hayatı insana ait değil, Tanrı’ya aittir. Hayatımızın efendisi bizler değil, Tanrı’nın kendisidir. Herhangi ahlaki bir konuda karar mercii insan olmadığı gibi, Tanrı’nın evi konusundaki karar da insana ait değildir. Aşağıdaki ayetleri incelerken de kültürel akımlardan mümkün olduğunca uzak durarak, Tanrı’nın buyurmuş olduğu gibi kutsal Kelâma hürmetle yanaşıp, O’nun sözünü tıpkı O’nun buyurduğu gibi yorumlamaya gayret edeceğim.

1.Korintliler Mektubunun Bağlamının İncelenmesi

Eşitlikçi kesimdeki arkadaşların iddiaları arasında, Pavlus’un Korintliler’e yazdığı birinci mektubun 11.bölümündeki ifadelerle, yine 1.Korintliler 14. bölümdeki ve 1.Timoteos mektubundaki bir bölümde kadınların sessiz olunmasıyla ilgili kısmın çeliştiğidir. Daha doğrusu, onlara göre, Tanrı bir yerde kadınların dua etmeleri ve edebilmeleri teşvik edilirken, başka bir yerde sessiz kalmaları buyurulması çelişkilidir ve Tanrı sözünde çelişki olmayacağına göre, 1.Timoteos mektubundaki ve 1.Korintliler 14.bölümdeki “sessiz kalma” ayetinin yeniden yorumlanması gerekmektedir.

Doğru; Tanrı’nın sözünde kesinlikle bir çelişki yoktur çünkü Kutsal Yazıların tümü Tanrı esinidir (2Ti. 3:16). Daha evvel söylediğim gibi bu konular konusunda yavaş yavaş ve sistematik şekilde ilerleyeceğiz. 1.Timoteos mektubundaki ayetleri ele almadan önce 1.Korintliler mektubundaki ayetleri ele alıp neyin ne olduğunu öğrenmemiz lazım.

Elçi Pavlus’un Korint kilisesine yazdığı birinci mektubun içeriği olduğu kadar arka planı da son derece önemlidir. Şöyle ki, Korint şehri bir liman kenti olduğu için çok önemli bir konuma sahipti. Kentin misafirleri çok fazla olduğundan dolayı da halk birçok farklı kültür ve inanışla haşır neşir durumdaydı. Hristiyanlığın kente gelmesi ve ahlaksızlığın, putperestliğin bol olduğu bir yerde kilisenin ışık olması Tanrı’nın büyük mucizesiydi. Mektup içerisinde Pavlus (7-16. bölümlerde) Korint kilisesinin kendisine yazmış olduğu mektuba cevap veriyor. Kilisenin Pavlus’a yazmış olduğu mektubun içeriği tam olarak bilinmese de 1.Korintliler mektubunu okudukça genel bir özeti çıkarmak mümkün, fakat tüm ayrıntılara girmek, bu yazının amacını saptıracaktır.

İnsanları kendilerine lider olarak almış ve Pavlus’un tabiriyle “Mesih’i bölmüş” olan Korintliler, elçinin azarlamasıyla karşılaşıyorlar. Pavlus mektubunda kilisedeki bölünmelerden (1:10-4:21), kilisenin yaşadığı ahlaki çalkantıdan (5:1-6:20), kilisedeki çeşitli sorunlardan (7:1-14:40) ve dirilişle ilgili doğru öğretiden (15:1-58) bahsetmiştir.[6] Kadınların kilisede vaaz verebileceğini savunan arkadaşlar, Korint kilisesinin ahlaki bozulmuşluğunu ve yaşadığı sıkıntıları göz önünde bulundurarak, sıkça 11.bölüme atıfta bulunup, orada “peygamberlik eden kadınların” olduğunu söylemekte ve bu bölümdeki birkaç ayeti kendi görüşlerini destelemek için kullanmaktadırlar. Ne var ki, doğru bir hermenötik için gerekli olan şey bağlamın tümünü incelemektir; çünkü Protestanlar olarak yalnızca Sola Scriptura[7] ilkesini değil, aynı zamanda Tota Scriptura’yı[8] da benimsemekteyiz. Bir metnin neyden söz ettiğini anlamak için atılması gereken en önemli adım, bağlamı ve arka planı incelemekle birlikte, diğer ayetlere de bakmaktır.

Bahsi geçen 11. bölüm birçok kişinin – özellikle Protestan kilisesinde – sorusuna hedef olmaktadır. Şöyle ki, 11. bölümdeki 4-6 ayetleri kafaları fazlasıyla karıştırmaktadır. Geçen ayetler şöyledirler: “Başına bir şey takıp dua ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. Ama başı açık dua ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı tıraş edilmiş bir kadından farkı yoktur. Kadın başını açarsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da tıraş etmesi ayıpsa, başını örtsün.” Şahsım adına konuşacak olursam, ben bu üç ayetle ilgili çok fazla soru ve “şikâyet” aldım. Kadın dua ederken başını örtmeliyse, dünyada ibadet eden milyonlarca insan hata mı ediyor? Bir tek Ortodokslar mı Kelamı uyguluyorlar? Bu ve benzeri soruları illa duymuşuzdur ancak konumuz o değil. Konumuz, yukarıda geçen ayetlerde Pavlus’un neden baş örtüsüne vurgu yaptığı ve peygamberlik eden kadınlarla vaaz veren kadınlar arasındaki bağlantıdır.

Öncelikle çok bariz olarak gözümüze çarpan ilk şey şudur: Pavlus, erkeklerin kadınların başı olduğunu öğretmektedir (11:3, 5). Ne var ki, burada “baş” ifadesi ezici ve aşağılayıcı bir yetki değil, bağlılık ve boyun eğmekle ilgilidir. Mesih nasıl yeryüzündeyken Babanın isteğini yerine getirdiyse (Yu. 4:34), erkek de Mesih’in, kadın da erkeğin isteğini yerine getirmelidir. Elbette bu istekler zorlayıcı, zorba ruhlu istekler değildirler. Sonuçta Mesih çarmıha kendi isteğiyle gitti ve öldü; hiç kimse O’nu zorlamadı. İsa’nın motivasyonu sevgiydi ve böylelikle erkek de Mesih’i, kadın da erkeği sevdiği için ona boyun eğmeli, erkeğin yaratılış düzenindeki yetkisini kabul etmelidir. Günümüz feminist akımına kapılıp giden bazı arkadaşlar “Kadın erkeğin kölesi değildir” gibi ifadeler kullanarak yaptığım bu yoruma şiddetle karşı çıkmışlardır ve çıkacaklardır. Ne var ki ne ben ne de Kutsal Kitap çerçevesinde değerlendirme yapan hiç kimse kadının erkeğe biat etmesi gerektiğini asla savunmaz. Kadınlarla erkekler arasında tabii hak bakımından hiçbir fark yoktur; Rabbimiz İsa erkekler ve kadınlar uğruna ölmüştür ve arada bir ayrım söz konusu değildir. Fakat Pavlus’un Kutsal Ruh’tan esinlenerek açıkladığı bu ilahi hiyerarşi bir gerçektir ve 1.Korintliler 11.bölümün ana konusu kadınların kilisede vaaz verip veremeyeceği değil, ancak ilahi hiyerarşiyi Korintliler’e bir kez daha anımsatmaktı. Korint kilisesi uçlarda yaşayan bir kilise olduğu için (1Ko. 5:1; 11:21; 14:1-25), Pavlus onlara doğru yolu göstermek zorundaydı çünkü Tanrı’nın Ruhu böyle istiyordu.

Bu bölüm hakkındaki yoruma gelecek olursak, kanımca en iyi yorumu yapan kişilerden birisi kilise babalarından olan Origen’dir. Kendisi diğer kilise babaları gibi ibadetin temellerini, neye dayandığını ve Eski Antlaşma’daki sinagog (veya havra) ibadetinin kilise için bir model olduğunu çok iyi biliyordu. Bu nedenle, bu ayetler hakkında şu yorumu yapıyor:

“Filipus’un kızları peygamberlikte bulundularsa, en azından toplantılarda konuşmadılar; çünkü bu gerçeği Elçilerin İşleri’ndeki kanıtlarda bulamıyoruz, kaldı ki Eski Antlaşma… Debora’nın bir peygamber olduğu söylenir… Yeremya ve Yeşaya’nın yaptığı gibi Debora’nın halka konuşmalar yaptığına dair hiçbir kanıt yoktur. Bir peygamber olan Hulda, insanlarla değil, sadece evde kendisine danışan bir adamla konuştu. Müjdenin kendisi bir peygamber [olan] Anna’dan bahseder… ama o halka açık konuşmadı. Bir kadına peygamberlik etme belirtisi verilmiş olsa bile toplantı sırasında konuşması yasaktır. Peygamber Miryam konuştuğunda, bir kadın korosunu yönetiyordu… Zira [Pavlus’un beyan ettiği gibi]: “”Bir kadının öğretmesine” ve hatta “bir erkeğe ne yapacağını söylemesine” izin vermiyorum.”[9]

Kilise babasının bu sözleri, zihinleri ve düşünceleri feminist kültür tarafından gece gündüz bombardımana maruz kalan kişilere incitici gelebilir. Fakat “Bu insan haklarına aykırı” demek yerine, “Tanrı böyle istiyorsa, O’nun istediği gibi olsun” demek daha hikmetli bir davranış olacaktır. Tanrı erkek ile kadın arasında sevgide hiçbir ayrım yapmıyor ve yaratılış düzenindeki nizamın devam etmesini istiyor. Elçi Pavlus’un 1.Korintliler 11. bölümdeki çabası, yaratılış düzenini Korint halkına göstermekti. İlginç olan, Pavlus’un 11. bölümde herhangi bir ibadetten söz etmediğidir. Yani Pavlus, 11. bölümdeki cümlesine başlarken herhangi bir ibadet zamanından söz etmiyor, tersine genel bir ifade kullanıyor ve ibadet kısmını 14. bölümde, yani “Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın. Konuşmalarına izin yoktur” (34.ayet) diye bahsettiği kısımda ele almaktadır. Kutsal Kitap kadınların peygamber olamayacaklarını veya kendilerine böyle bir armağanın verilmediğini öğretmez, nitekim Kutsal Kitap’ta kadın peygamberlerden de söz etmektedir (Çık. 15:20; Hak. 4:4; Elç. 21:9). Fakat yukarıda Origen’in açıklamasında da görüldüğü üzere, hiçbiri ibadet esnasında peygamberlik etmemiştir. Bu nedenle Pavlus, 14. bölümdeki kilise ibadet düzenine değinmeden önce kadınlarla erkekler arasındaki yaratılışa dayalı hiyerarşiden söz etmektedir ve bu da aslında mektubun 11.bölümündeki sözleri yeterince açıklıyor.[10]

Aslında Korint halkıyla günümüz dünyası kültürü arasında pek de bir fark bulunmuyor. Özgürlükçü (yani liberal) akımın dünyayı bu denli etkilemesi, yani cinsiyetsiz bir kültür yaratma çabası, maalesef kiliseyi de etkilemekte ve doğal olarak liberal akımdan etkilenen kişiler de Tanrı’nın kutsal Sözüne Kutsal Kitap gözlükleriyle değil, liberal gözlüklerle bakmakta ve bu nedenle büyük bir yanılgıya düşmektedirler. Halbuki Tanrı’nın bahşettiği yaratılış düzenini kabul etmek zayıflık veya eziklik değil, Tanrı’yı onurlandırmaktır. “Çekicilik aldatıcı, güzellik boştur; ama RAB’be saygılı kadın övülmeye layıktır” (Özd. 31:30).

“Kadınlar Toplantılarda Sessiz Kalsın” – 1.Korintliler 14. Bölümün İncelenmesi

Yukarıdaki incelemede, Pavlus’un kadınların peygamberliğine ilişkin ifadenin kilise ibadetlerini kapsamadığını, ancak genel veya günlük yaşamdaki tutumla ilgili olduğu açıkça görülmüştür. Kilise ibadetiyle günlük yaşam arasındaki ayrımı yapmak çok önemlidir. Zira bu ayrımı yapmayan birçok kilise, ibadet sırasında nelerin yapılması ve yapılmaması gerektiği konusunda tam bir kaos yaşamaktadırlar. Şimdilik konumuz bu olmadığı için bu kadarını söylemekle yetinip, elçi Pavlus’un 1.Korintliler 14.bölümde konuya nasıl giriş yaptığını ve sonucunu incelemek doğru olacaktır.

1.Korintliler mektubunun 11. bölümünde Pavlus kadın-erkek arasındaki fıtrata dayalı hiyerarşiden söz ettikten sonra adım adım kilise ibadeti ve ibadet düzeni konularına giriş yapmaya hazırlanmıştır. Pavlus sırasıyla ruhsal armağanlar, bedenin birliği, sevginin üstünlüğü[11] konularına değindikten sonra 14. bölümün 23. ayetinde ibadete atıfta bulunduktan sonra 26.ayette direkt olarak konuya giriş yapıyor. Cümleye “toplandığınızda” diye başlayan Pavlus, kilise ibadetinin düzenini açıklamaya başlıyor. Elçi, 14. bölümün başında sözünü ettiği diller armağanının kullanımından bahsettikten sonra, hem 11. bölümde hem de yine 14. bölümde sözünü ettiği peygamberliği ele almaktadır. Mektubun 11. bölümünde peygamberlik eden kadınlardan bahseden Pavlus, 14:29’da yine peygamberlikten söz ediyor ve 34. ayette kadınların herhangi bir şekilde toplu ibadetlerde konuşmaması gerektiğini söyleyerek noktayı koyuyor. Görünen o ki, Pavlus’un kaygısı – kimilerinin algılayacağının tersine – kadın düşmanlığı değil, ancak ibadet düzenidir (39-40 ayetleri). Pavlus, dillerle konuşanların çeviri olmadan konuşmaması gerektiğini üstüne basa basa vurguladıktan sonra[12] herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermemek için 34.ayette kadınların ibadetlerde sessiz kalmalarını buyuruyor. Peki bu, kadınların tamamen sessiz, yani çıt çıkmayacak şekilde sessiz olmaları gerektiğine dair bir buyruk mudur? Böyle olması bağlama ve metnin gidişatına da uymaz. Kilise ibadetleri, sinagog veya havra ibadetlerini örnek alarak oluşturuldukları için Kelamın okunduğu sırada konuşmamak herkesçe bilinen bir kuraldı. Üstelik bu yalnızca Yahudiler arasında değil, Grekler arasında da böyleydi. Hal böyleyken, Pavlus’un “Kadınlar toplantılarınızda sessiz kalsın” emrinde aslında iki amaç vardır: 1) Kadınların ibadet sırasında öğretmemeleri (1.Timoteos 2.bölümde de görüleceği üzere) ve 2) ibadeti bölüp taşkınlık çıkarmamalarıdır. Üstelik Pavlus, söylemiş olduklarını herhangi bir kültürel temele veya akıma dayandırmadan direkt olarak “Size yazdıklarım Rab’bin buyruğudur” (37. ayet) diyerek sözlerini noktalıyor. Başka bir deyişle, Pavlus’un yazmış oldukları, kesinlikle kültürel bir gereksinim değil, ancak ezeli ve ebedi Tanrı’nın kalıcı emridir.[13] Şöyle ki, bu mektubun iki bin hatta belki de üç bin yıl sonra okunacağını bilen Kutsal Ruh, Pavlus’a şu son sözü de yazdırmıştır: “Bunları önemsemeyenin kendisi de önemsenmesin” (38. ayet).

Özetle, 1.Korintliler mektubunun 14. bölümü çok açık bir biçimde ibadet düzenini açıklamakta ve ibadet esnasında kadınların konuşmaması gerektiğini öğretmektedir. Daha evvel bahsedildiği üzere Tanrı’nın Sözü tek bir ayet alıp cımbızlanarak değil, bağlama bakılarak incelenmelidir. Post-modern varsayımlar, Tanrı Sözünü şekillendiremez; bu nedenle her bir Hristiyan, metni okuduğu zaman bağlamı ve metnin gidişatını dikkatlice incelemelidir.

“Kadının Öğretmesine İzin Vermiyorum” – 1.Timoteos 2.bölümün İncelenmesi

Pavlus’un Korint kilisesine yazdığı sözlerin aslında ne ifade ettiğini inceledikten sonra, sıra geldi çok bariz bir emir olan, ancak buna rağmen farklı anlamaya özel çaba sarf edilen bir başka metne: 1.Timoteos 2. bölüm. Yoruma başlamadan önce, 1.Timoteos 2. bölümü, 8.ayetten başlayarak 15. ayete kadar okumakta yarar var.

Buna göre, erkeklerin öfkelenip çekişmeden, her yerde pak eller yükselterek dua etmelerini isterim. Kadınların da saç örgüleriyle, altınlarla, incilerle ya da pahalı giysilerle değil, sade giyimle, edepli ve ölçülü tutumla, Tanrı yolunda yürüdüklerini ileri süren kadınlara yaraşır biçimde, iyi işlerle süslenmelerini isterim. Kadın sükûnet ve tam bir uysallık içinde öğrensin. Kadının öğretmesine, erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum; sakin olsun. Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Âdem değildi, kadın aldatılıp suç işledi. Ama doğum yapıp kurtulacaktır; yeter ki, sağduyuyla iman, sevgi ve kutsallıkta yaşasın.” (Kutsal Kitap: Çağdaş Türkçe Çevirisi)

Daha öncesinde de sözünü ettiğim gibi bir öğretiyi savunurken veya eleştirirken, öncelikle bakılması gereken şey bağlamdır. Elçi Pavlus’un Timoteos’a yazdığı ilk mektubun bağlamı da son derece önemlidir. Böylelikle konunun nasıl ilerlediğini ve aslında nasıl anlaşılması gerektiğini görmek okuyucular için kolay olacaktır.

Mektubun ilk bölümü Pavlus’un selamları ile başlayıp, direkt olarak sahte öğretilere karşı uyarılarıyla devam etmektedir. Pavlus, çektiği özlemden ve benzeri duygulardan söz etmeyerek direkt olarak konuya giriyor ve sahte öğretilere karşı Timoteos’u uyarıyor (1:3-11). Pavlus’un uyarısı da aslında Yasa ile ilgilidir. Elçinin diğer mektuplarında sözünü ettiği sünnet yanlıları, Timoteos’un aklını karıştırmasınlar diye Pavlus, onu hızlıca uyarıyor. Daha ayrıntılı bir biçimde değinecek olursak, Pavlus Yasa’nın kötü bir şey olmadığını, fakat günahkarların gözünde sırf günah işlediklerine şahit oldukları için kötü olduğunu vurguluyor.

Kutsal Ruh’un yönetiminde Mesih’in günahkârlar için kanını döktüğü gerçeğini bildirdikten sonra (1:15), kendisinin ne kadar büyük bir günahkâr olduğunu Timoteos’a bir kez daha hatırlatıyor. Ardından elçi, yaşamış olduğu bazı olumsuz tecrübeleri de sıralayarak (1:20), hemen dua meselelerine değinmeye başlıyor. Pavlus’a göre Hristiyanlar, tüm insanlar için dua etmelidirler ve bu bir tercih değil, emirdir; çünkü elçi bu meseleye Romalılar mektubunda da değinmiştir (Rom. 13. bölüm). Yöneticiler için dua etmenin iyi bir şey olduğunu bildirdikten sonra (2:3) elçi, sekizinci ayette erkeklere ve kadınlara dair bazı talimatlar ve ilahi öğütler vermeye başlıyor, ancak erkeklerle ilgili verdiği öğüt kısayken, kadınlara hakkında 9-15 ayetleri arasında değinmeyi uygun buluyor.

Ne var ki, bu noktada kadınların öğretmelerine ve erkeğe egemen olmalarına konulan yasak, bazı teologların itirazına sebep oluyor. Şöyle ki, bu konuda bazı teologlar (yani liberal ve liberalleşmeye yüz tutmuş teologlar) birkaç sebep sıralayarak, Pavlus’un “Öğretmesine ve erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum” cümlesinin, kadınların pastör olmalarına engel teşkil etmediğini savunuyorlar. Örneğin, Kayra Akpınar, kaleme almış olduğu yazısında 1.Timoteos 2. bölümle ilgili dört temel varsayıma dayanarak tezini savunmuş. O dayanaklar şunlardır: (1) Metinde tek bir kadından söz ediliyor ve o kadın tanrıça Artemis’tir, (2) Sessiz olmak farklı bir anlam içeriyor, (3) “izin vermiyorum” evrensel bir emir değildir ve (4) doğum yapıp, putperest inançlar tarafından yasaklanmış olup, Pavlus’un bu sözü o inancı yıkmak amacıyla söylenmişti (5) Egemen olma fikri patronluk taslamak anlamına gelmektedir ve yasaklanmış olan da budur. Buradan sonra, Akpınar’ın (ve onunla hemfikir olan diğer liberal veya liberalliğe yüz tutmuş teologların) yukarıdaki iddiaları incelenecektir.

  1. İddia #1: “Metinde tek bir kadından söz ediliyor ve o kadın tanrıça Artemis’tir.”

Liberal teologların bu meseleye ilişkin ileri sürdükleri ilk tez, metinde önce genel olarak kadınların giyim kuşam, edep ve iffet gibi konularından söz edildiği, ardından ise Pavlus’un özellikle tek bir kadına odaklandığı yönündedir. Böyle düşünmelerinin sebebi, 9. ayette “kadınlardan,” 11-15 ayetlerinde ise “kadından” söz edildiğidir.

Bağlamı göz önüne alarak okuduğumuzda, böyle bir yorumun son derece zorlama olduğunu söylemek yanlış olmaz; çünkü “cımbızlamak” bu olsa gerek! Metni incelediğimizde Pavlus’un gerçekten de kadınların giyim kuşamından ve örnek insan olmaları gerektiğinden söz edilir; fakat Pavlus’un hemen sonra hiçbir isim veya açıklama yapmadan bambaşka bir konuya atlaması olağandışı bir tutum olurdu. Ayrıca, liberal teologlar, burada bahsi geçen kadının Artemis olduğunu ileri sürerken, bunu hiçbir temele dayandırmazlar; zira dayandırmaları da mümkün değildir. “Saç örgülerinden” söz edildiği ve saç örgülerinin özellikle Artemis ile bağlantılı olduğu ileri sürülse de Romalıların saç örgülerini sırf kendilerini Artemis’e beğendirmek veya ona benzetmek için yaptıklarına dair herhangi bir delil mevcut değil. Roma İmparatorluğunda – özellikle M.S. 1. Yüzyılda – yapılan saç kesimleri ve biçimleri, kadının güzelliğini ve zarafetini sergilerdi. Özellikle Kıbrıs bukleleri son derece modaydı. Bunun en bariz örneklerinden biri ABD’deki Metropolitan Müzesinde yer alan Kıbrıslı hizmetçi heykelidir.[14] Birinci yüzyıla ait heykel, önemli bir kişinin yanında çalışan hizmetçiye aittir ve heykel sol elinde bir adet mücevher kutusu taşımaktadır. Ancak buradaki odak noktası, heykelin elindeki şeyler değil, saçıdır. Saçlar, Kıbrıs buklesidir; saçların eski dönemdeki önemi o kadar büyük ki, günümüz post-modern sadeliğine bürünmüş 21. yüzyıl insanının bunu tamamen kavraması biraz zaman alabilir. Sıradan bir saç, Roma döneminde bayağı, özensiz ve çirkin olarak görülürdü ve bu nedenle kadınlar ya kendi saçlarını ördürürlerdi ya da peruk takarak bu sorunun üstesinden gelirlerdi.[15] Bunun yanı sıra, Roma İmparatorluğunda saçlar her zaman iffet ve onur işaretiydi; bu anlamda baş örtüleri de büyük önem taşıyordu çünkü örgülü ve çok bakımlı saçlar aynı zamanda erkeklerin şehvet arzularını uyandırıyordu[16] ve bu nedenle bazı kadınlar bu konuda dikkatli davranmayı tercih ediyorlardı.[17]

Sırf bu nedenden dolayı elçi Pavlus kadınların giyimleri ve görünümleri konusunda dikkatli olmaları, şehvet uyandırabilecek şekilde giyinmemeleri ve çevrelerindeki putperest kadınlara benzememeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Üstelik Pavlus, kadınların saç örgüleri yapmalarını yasaklamıyor; ancak dikkat çeken hususların fiziki ve harici değil, davranış ve tutumlarıyla ilgili olması gerektiğini söylüyor.

Gelelim Pavlus’un neden bir anda çoğuldan tekile geçtiğine. Metni yorumlarken şu iki gerçeği göz ardı etmemeliyiz: (1) Pavlus’un mektupları akademik birer makale değil, konuşma diliyle, Kutsal Ruh’un yönetiminde yazılmış mektuplardır, (2) bağlam önemlidir.

Pavlus’un kadınları genellerken bir anda tekil bir ifade kullanması, sonrasındaki ayetlerde tek bir kadından söz ettiği anlamına gelmez; şayet gelebilseydi, anlamsız ve gülünç olurdu. Pavlus’un ve diğer elçilerin mektuplarında bir anda konudan konuya atlamadıkları barizdir. Elçiler her zaman giriş gelişme ve sonuç taslağını izlerlerdi; asla dağınık yazmıyor ve anlamsız geçişler yapmıyorlardı. “Kadın” yani Grekçede “gunaki” kelimesinin kullanılması ve liberallerin bunu özellikle tek bir kişi (veya Artemis) olarak yorumlamaları, beraberinde bazı soruları da doğuruyor. Örneğin, hemen bir önceki bölümde (1.Timoteos 1.bölümde) Pavlus “Himeneos ve İskender” isimlerini kullanır (20. ayet) ancak ne hikmetse, burada “ismi lazım değil” kadının adını vermez. Neden? Soruma cevaben, “Çünkü Artemis bir puttur ve putların ismi ağza alınmamalı” tarzında bir şey söylenebilir, fakat Kutsal Kitap’ta putların değil, Tanrı’nın adı boş yere ağza alınmaması gerektiği emrediliyor (Çık. 20:7). Kötü olanların isminin ağza alınmaması gerektiğine dair bir buyruk vardır (Çık. 23:13; Mez. 16:4; Yşu. 23:7; Hoş. 2:16-17), fakat bu buyrukla ne kastedildiğini peygamber Yeşu şu sözlerle açıklıyor: “Aranızda kalan uluslarla hiçbir ilişkiniz olmasın; ilahlarının adını anmayın; kimseye onların adıyla ant içirmeyin; onlara kulluk edip tapmayın” (Yşu. 23:7). Başka bir deyişle, Tanrı kendi halkının, putlardan medet ummamaları gerektiğini ve dolayısıyla umutlarının yalnızca RAB Tanrı’da olmasını istiyor.[18]  Yani burada mesele, Harry Potter film serisindeki gibi kötü olanın adını ağza alınmaması gerektiği değil, ancak onlardan (putlardan) medet umulmaması gerektiği öğretilmektedir. Ayrıca, Pavlus tüm mektuplarında iyi veya kötü olsun, birçok insanın ismini zikretmiş ve bunda sakınca görmemiştir. O halde, madem burada ayrı bir kadından söz ediliyor, Pavlus ne diye bunun adını gizli tuttu? Üstelik Eski Antlaşma’da da defalarca putların ismini zikredilmiştir (Say. 21:29; 1Sa. 5:2; 1Kr. 11:5; 2Kr. 23:13 vb.).

Bu sorunun cevabı, aslında varsayımda saklıdır; şöyle ki Pavlus, tek bir kadından değil, “Kadınlar” diye genellediği kimselerden söz etmektedir, çünkü 11 ve 12. ayetlerde sözü edilen “Kadın” direkt olarak 13. ayette Havva’yla ilişkilendiriliyor. Başka bir deyişle, Pavlus’un Havva’dan söz etmesi, aslında tüm kadınları genellemektedir. Yani burada herhangi bir putperest kadından, Artemis yanlısı bir kişiden vs. söz edilmemektedir; ayette Pavlus son derece anlaşılır bir biçimde kadınların öğretmesine izin verilmediğini öğretmektedir.

2. İddia #2: “Sessiz ve Uysal Olmak Farklı bir Anlam İçeriyor.”

Pavlus’un sözlerine ilişkin ikinci iddia da ayette geçen, “sükûnet” ve “uysallık” kelimelerinin aslında tamamen susma anlamına gelmediğidir. Burada kullanılan Grekçe kelime “ἡσυχία” (hesukhia) kelimesidir ve “dinginlik” anlamına gelmektedir.[19] Başka bir deyişle, kadınların tamamen sessiz olması ve halk dilinde ifade edecek olursak “gıklarının çıkmaması” gibi bir durum söz konusu değildir. Pavlus’un zaten bu ayetteki vurgusu kadınların öğretmesi değil, öğrenmeleridir. Kadınlar kimden öğrenecekti? Elbette, kilise pastöründen / ihtiyarından. Öğrenmeleri nasıl olmalı sorusuna da Pavlus, dingin, uysal ve tabi kılınmış bir şekilde olması gerektiğini öğretiyor. Zira, burada “uysal” olarak tercüme edilen Grekçe kelime “ὑποτάσσω” (hupotasso) kelimesidir.[20]

Başka bir deyişle, evet, Pavlus burada kadınların tamamen sessiz olmalarını değil, gerektiğinde soru sorabileceklerini, fakat bunu yaparken kilise pastörüne tabi olmuş bir biçimde ve dinginlikle yapmaları gerektiğini söylemektedir. Yani, ayette bahsi geçen şey öğretmek değil, öğrenmektir.

3. İddia #3: “İzin Vermiyorum” ifadesi, Evrensel bir Yasak Anlamına Gelmez.”

Üçüncü iddia, 12.ayette Pavlus’un “Kadının öğretmesine izin vermiyorum” sözleriyle ilgilidir. İddiaya göre Pavlus’un burada kullandığı Grekçe kelime olan ἐπιτρέπω (hepitrepo), evrensel bir emir değil, ancak “belirli bir olay, süreç veya istisna için geçerli olan bir izin ve müsaade anlamında”[21] kullanılmıştır ve bu nedenle, “Pavlus’un evrensel bir yasak getirmekten ziyade oradaki duruma has bir kısıtlama getirdiği sonucuna varmak gerekir.”[22] Çünkü eğer bu bir emir olsaydı, Pavlus’un ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesi yerine παραγγέλλω (paraggello) yani emretmek ve görevlendirmek anlamına gelen kelimeyi kullanması gerekirdi.[23]

Ayetteki sözlerin evrensel bir yasak anlamına gelip gelmediğini tartışmadan önce, argümanla kullanılan iki Grekçe kelimenin anlamlarını incelemek yerinde olacaktır çünkü kelimenin anlamı ve bağlam tüm sorunu ortadan kaldıracaktır.

Öncelikle, 12. ayette kullanılmş olan ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesinin anlamı “müsaade etmek, izin vermek”[24] ve “karar verme gücü, yetki”[25] olarak açıklanmıştır. ‘Kimileri “müsaade etmek” diye açıklarken, diğerleri neden “yetki” ve “karar verme gücü” olarak tercüme etsin ki?’ diye soranlar olacaktır. Bu sorunun cevabı, ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesinin kullanıldığı ayetlerde saklıdır.[26] Bu kelimenin geçtiği ayetlerin hemen hemen tümünde, müsaade eden kişi Tanrı’dır. Örneğin, Markos 5:13’te Rabbimiz İsa, cinlerin domuzlara girmesine “izin vermiştir.” Ayrıca İbraniler 6:3’te de “Tanrı izin verirse, bunu yapacağız” denmektedir. Başka bir deyişle, buradaki “müsaade etme” yetkisi, öylesine sıradan bir yetki değil, üstün bir yetkidir, kraliyet yetkisidir, ilahi bir yetkidir. İzni veren kişi kendisinin sahip olduğu konumu ve yetkiyi kullanarak müsaade etmektedir. Yani Pavlus’un “izin vermiyorum” demesindeki asıl sebep, “Ne yaparsanız yapın” tarzındaki bir vurdumduymazlık değil, tam tersine Tanrısal bir güce, yani elçisel otoriteye dayanan bir emirdi. Pavlus’un Timoteos’a yazdığı ilk mektubun ana konusu kiliseye çekidüzen vermesi ve onu sahte öğretilerden temizlemesi ve korumasıydı. Timoteos’un çabaları da (o kilisenin önderi olarak) verilen görevi yerine getirmekti; fakat Timoteos ne kadar sadık kalırsa kalsın, sahte öğretiler illa bir şekilde kiliseye sızmaya çalışacaktı – yani bunun mutlak tek çözümü Tanrı Sözüne bağlılıktı. Bu yüzden Pavlus elçisel yetkisini kullanarak ve aynı zamanda Timoteos’un önderliğini alaşağı etmeyerek kadınların öğretmesine izin vermemiştir çünkü buradaki mesele kilise içi bir meseleydi ve yetki Pavlus tarafından Timoteos’a verilmişti. Ayrıca, Katolik ve Ortodoks arkadaşların kabul ettikleri Deuterokanonik metinlerin de Grekçe yazıldığını biliyoruz. Bu metinler, Protestanlar tarafından ilahi esin sonucu ortaya çıkmış eserler olarak kabul edilmeseler de metnin orijinal dilinin Grekçe olması, ondan örnek kullanmama fırsat yaratmıştır. Şöyle ki, 2.Makabeler 13:14’te şöyle yazılmıştır: “Sonucu Yaratan’a bırakıp ordusunu Modin yakınında durdurdu. Askerlerinden yüreklilikle ölünceye dek savaşmalarını istedi. Yasalar, tapınak, kent, ülkeleri ve yaşam biçimleri için savaşmalarını istedi.[27] Bu cümleye dikkat edelim, çünkü burada Yahuda, askerlerinden, Yahudilere karşı “aklında barbarca tasarılar” olan krala karşı savaşmalarını istedi. Askerlerden, tüm güçleriyle mücadele etmelerini istedi. Şimdi buradaki “istedi” kelimesi de ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesidir. Başka bir deyişle, askerlerden tüm güçleriyle savaşmaları istendi ve bu istek bir kralın isteğiydi; bir öneri değildi.

Bu konuda daha verilebilecek birçok örnek olsa da son örnek olarak kullanmak istediğim ayet Ester 9:14 ayetidir. Eski Antlaşma’nın Grekçe tercümesi olan Septuaginta’da geçen kelime yine ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesidir ve “buyurdu” diye tercüme edilmektedir. Alternatif olarak ayetteki kelimeyi “müsaade etti” veya “izin verdi” olarak da tercüme edebiliriz ancak içerdiği anlam kesinlikle değişmeyecektir. Kral, ne kadar yumuşatmaya çalışılırsa çalışılsın, kendi kraliyet yetkisiyle bir şeylerin olup olmamasına müsaade etmiştir.

Fakat her şey bir yana; ortada apaçık bir yasak varken, üstelik yasağı koyan, Kutsal Ruh tarafından esinlenmiş ve kesinlikle kendi fani düşüncelerini içine katmamış, üstüne üstlük Tanrı’dan her türlü izni ve yasağı koyma yetkisine sahip bir elçi buyurduğuna göre, günümüzde vaizlik, rahiplik veya pastörlük yapan kadınlar bu yetkiyi neye dayanarak alıyorlar? Belki de Pavlus’un “izin vermiyorum” sözünü, duruma dayalı bir emir veya dönemin şartlarına göre verilmiş bir söz olarak algılıyorlardır. Böyle bir düşünce asla kabul edilemez olsa da ona şimdi değil, biraz sonra değineceğim.

Gelelim ikinci kelime olan παραγγέλλω (paraggello) kelimesine. Bu kelimeyi Pavlus, Timoteos’a yazdığı mektupta da birkaç kez kullanmıştır.[28] Kelimenin anlamına baktığımızda, birbirlerine yakın olduklarını ve παραγγέλλω (paraggello) kelimesinin de “tembihlemek,” “öğütlemek” ve “buyurmak” gibi anlamlara geldiğini görüyoruz. Hatta daha teknik anlamlara bakacak olursak bu kelime “buyurmak,” “çağırmak,” “görevlendirmek,” “bildiri olarak iletmek” anlamlarına gelmektedir.[29] Başka bir deyişle iki kelimenin de anlamı birbirlerine çok benzemekle birlikte, alternatif olarak da kullanılabilmektedirler – özellikle eğer iş kilise yönetimi ve kararlarıyla ilgiliyse. Yukarıda bahsettiğim gibi 1.Timoteos mektubunun bağlamında ἐπιτρέπω (hepitrepo) kelimesi elçisel yetkiyle bir yasağı ifade ederken, παραγγέλλω (paraggello) genel anlamda bir yasak anlamına gelmektedir.

Buradan varacağımız sonuç basittir; Timoteos’un önderlik ettiği kilisede sahte öğretilere kapılarak, yaratılış düzenini hiçe sayarak vaaz etme girişiminde bulunan kadınlar olacak ki, Pavlus onların bu girişimlerine izin vermediğini veya müsaade etmediğini bildiriyor. Daha ne kadar açık konuşabilir ki?

4. İddia #4: Egemen olma fikri, patronluk taslamak demektir.

Elçi Pavlus, Kutsal Ruh’un esini ile kadınların öğretmesine, yani “erkeğe egemen olmasına izin vermiyorum” demiştir (2:12). Sıradan bir Hristiyan bunu okuduğunda muhtemelen anlayacağı şey kadının öğretmesinin, erkeğe egemen olmak anlamına geldiğidir. Ancak günümüz liberal ve feminist teologları buradaki “egemen olma” ifadesinin aslında “patronluk taslama” anlamına geldiğini ve Pavlus’un gerçekte öğretmeye değil, kibirli tutum sergilemeyi yasakladığını savunuyorlar.

Bu tarz savunmaların arkasında yatan sebebi yazının sonunda daha etraflı bir şekilde açıklayacağım; bu nedenle, şimdilik bu konuya değinmeden argümana odaklanmak doğru olur diye düşünüyorum.

İddiaya göre, Pavlus’un kullanmış olduğu Grekçe kelime olan αὐθεντεῖν (authentein) kelimesi, Kutsal Kitap’ın hiçbir yerinde geçmemesine rağmen, özellikle bu ayette kullanılmıştır. Dolayısıyla, burada özel bir anlam içerdiği için Pavlus böyle yazılmasını uygun görmüştür; şöyle ki αὐθεντεῖν (authentein) kelimesi “Kullanıldığı başka metinlerde çoğunlukla olumsuz anlamda, zorbaca güç kullanma ya da birinin kaynağı/öncüsü/aslı olma anlamı içeren bir ifadedir.”[30] İddianın desteklenmesi için ise kullanılan bir diğer referans da Altın Ağızlı Yuhanna’nın (veya İoannis Hrisostomos’un), Koloseliler 3:19 ayeti üzerine yaptığı yorumdur. Hrisostomos, Koloseliler 3:19’daki “Ey kocalar, karılarınızı sevin. Onlara sert davranmayın” sözlerine “erkekler kadınlara ‘authenteo’ olmasın” şeklinde yorumlamıştır. Dolayısıyla – iddiaya göre – bu kelime zorbaca bir egemenlik anlamına gelmektedir ve böylesi bir egemenlik hem erkeğe hem de kadına yasaklanmıştır.

Ben Hrisostomos’un yorumunu incelediğimde, onun Koloseliler 3:19 ayetine yaptığı yorumundaki İngilizce kelimenin “despot” olduğunu gördüm. Hrisostomos’un yorumunu daha da açacak olursak, şöyle bir ifade kullanıyor: “Bu nedenle, karınız size tabi olduğu için despotça davranmayın; kocan seni sevdiği için de böbürlenme.” Görüldüğü üzere Hrisostomos hem kadına hem de adama öğüt veriyor. Yani erkeğin kadına zorbaca davranmaya hakkı olmadığı gibi (bu her türlü istismarı da içeriyor diye düşünüyorum) kadının da 1.Timoteos 2:12’de belirtildiği üzere erkeğe zorbaca davranmaya hakkı yoktur. Ancak bu konuya biraz sonra tekrar değineceğiz.

Ancak iddia sahipleri, bu kelimenin yalnızca bir kez kullanılmış olmasını, elbette dikkat çekici bir unsur olarak nitelendiriyorlar ve bir nevi haklılar. Neden özellikle o kelime? Başka birçok kelime de alternatif olarak kullanılabilirken, Kutsal Ruh’un özellikle o kelimeyi kullandırtması ilginçtir. Authentéō kelimesini incelediğimizde bazı dikkat çekici şeyler buluruz. Bunlardan bir tanesi, antik Yunancada “bir işi bizzat yapan; mutlak egemen; kendi eliyle öldüren, katil; kendini öldüren, intihar eden” anlamına geldiğidir.[31] Elbette eski Yunanca’daki anlamı, belirli bir bağlamda kullanılmış olup, Yeni Antlaşma Grekçesi için bir kural olarak belirlenemez. Fakat bizlere en azından bir alternatif sunar.

Hrisostomos, Koloseliler 3:19 üzerine yapmış olduğu yorumda, authentéō kelimesini “despot” şeklinde kullanmıştır. Liberal ve (veya) feminist teologlar da bunu patronluk taslama olarak yorumlamışlardır. Ne var ki, Kutsal Kitap’ta defalarca kullanılan bir başka kelime de δεσπότης (despotes) kelimesidir. Bu kelime yalnızca Tanrı için değil, ancak birkaç kez de insanlar için kullanılmıştır. Anlam açısından incelendiğinde de bu kelimenin anlamları şöyledir: “efendi,”[32] “kölelerin sahibi,”[33] “sınırsız yetki güç ve mutlak hakimiyet.”[34] Antik dönemde efendilerin, köleleri üzerindeki hakları mutlaktı; köleler satılırdı, alınırdı, dövülürdü, cezalandırılırdı ve hatta öldürülürdü. Başka bir deyişle köle, efendisinin malıydı – efendisine aitti. Eğer elçi, kilisede vaaz verecek veya öğretecek kişilerin “patronluk taslamamasını” buyuruyor olsaydı, burada kesinlikle kullanacağı kelime δεσπότης (despotes) olacaktı çünkü bu kelime mutlak hakimiyet anlamına gelir ve kuşkusuz, kilise önderlerinin veya pastörlerinin, cemaat üzerinde mutlak hakimiyeti yoktur. Böylelikle, iddia sahiplerinin tezi de doğrulanmış olurdu.

Fakat Pavlus’un Ruh vasıtasıyla burada kullandığı kelime δεσπότης (despotes) değil, αὐθεντεῖν (authentein) kelimesidir. Bu kelime, “üzerinde egemen olma,”[35] “kendi yetkisine göre hareket eden kimse,”[36] veya kelimesi kelimesine düz bir şekilde tercüme edecek olursak “kendi kendine atanmış” anlamına gelmektedir. Hal böyleyken Pavlus’un ne söylemek istediği apaçık ortadadır. Pavlus burada kadınların öğretmemelerini buyuruyor ve şayet öğretmeye kalkışırlarsa bunu başlarına buyruk bir şekilde, ilahi yaratılış düzenine aykırı olarak yapacaklarını söylüyor. Başka bir deyişle, eğer bir kadın pastörlüğünü ilan eder ve dolayısıyla Tanrısal yetkiye göre değil, ancak kendi yetkisine göre hareket etmeye kalkarsa, erkeğin onun üzerindeki yetkisini gasp etmiş ve Tanrısal buyruğu hiçe saymış olur. Pavlus’un Timoteos’a yazmış olduğu mektup onu sadece yanlış öğretilere karşı uyarmak değil, ancak kilise düzenini belirlemektir: “gerçeğin direği ve dayanağı olan Tanrı’nın ev halkı arasında, yani yaşayan Tanrı’nın topluluğunda nasıl davranmak gerektiğini bilesin diye sana bunları yazıyorum” (1.Timoteos 3:15). Ayetteki “αὐθεντεῖν” (authentein) kelimesini başka bir yerde despotluk olarak kullanan Hrisostomos bile bu ayet hakkında şunları söylüyor: “[Pavlus] sessizlikten, edepten, tevazudan bahsediyordu, bu yüzden onların kilisede konuşmamalarını, tüm konuşmalara son vermelerini söylüyor ve ‘öğretmesinler, ancak öğrenen kesimde olsunlar’ diye de buyuruyor.”[37]

Kısaca özetlemek gerekirse, ayetteki αὐθεντεῖν (authentein) kelimesinin zorbalık anlamına geldiğini ve bu nedenle Pavlus’un kadınların öğretmelerini değil, ancak zorbalığı yasakladığını buyuran feminist teologlar ciddi bir yanılgı içerisindedirler. Çünkü Pavlus burada tam olarak kadınların öğretmemelerini ve öğretmelerinin, erkeğin onlar üzerindeki ilahi yaratılış yetkisinin gasp edildiği anlamına geldiğini söylüyor. Bu nedenle, kadınların kilise ibadeti sırasında öğretmemeleri ve erkeğe egemen olmamaları gerekmektedir. Bu belirli bir mezhebin veya felsefenin ürünü değil, ancak Tanrı’nın emridir.

5. İddia #5: Doğum yapmak, putperest inançlar tarafından yasaklanmış olup, Pavlus’un bu sözü o inancı yıkmak amacıyla söylenmişti.

Yazısının 10. sayfasında Akpınar, ilginç bir noktaya değinmektedir. Akpınar’a göre Pavlus’un birinci bölümden itibaren birçok yerde kadınlardan (çoğul) bahsetmesi, ancak sonra 12. ayette tek bir kadından (tekil) bahsetmesi önemlidir. Çünkü, yine Akpınar’a göre, Pavlus burada özel kategorideki kadınlardan, yani Artemis inancındaki öğretileri henüz bırakamamış kişilerden söz etmektedir.

Ben bu düşünce tarzının hatalı olduğunu düşünüyorum çünkü eğer durum Akpınar’ın söylediği gibi olmuş olsaydı, Pavlus Artemis kültüründen gelen kadınların erkeklere öğretmemeleri, ancak o kültürden gelen kadınlara öğretebilecekleri anlamına gelirdi. Başka bir deyişle Pavlus, Artemis’in sapkın dininin öğretilerini “erkeğe öğretilmesine” izin vermiyor, ancak “kadınlara öğretmesine” izin veriyor olurdu – ki bu da tutarlı bir düşünce olmazdı. Çünkü Pavlus özellikle cinsiyete dayalı bir ifade (erkekler) kullanarak, buradaki yetki meselesine değiniyor: “Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı…” (2:13). Demek ki buradaki sorun özellikle Artemis yanlısı sahte öğretileri barındıran kadınların öğretmesi değil, ancak genel olarak kadınların öğretmemesidir. Böylelikle Pavlus, kadınların kilisede öğretebileceklerine dair sahte öğretiyi çürütmüş oluyor; hatta Artemis yanlısı putperest (kadın ve erkek arasındaki yetkisel durumu hiçe sayan) düzeni kilise içerisine getiren insanları azarlıyor ve dolayısıyla kadınların öğretmesine de izin vermiyor.

Gelgelelim doğum yapıp kurtulma meselesine. Pavlus’un 13, 14 ve 15 ayetlerinde yaratılış hikayesine (veya düzenine) işaret ettiği apaçık ortadadır. Pavlus, öncelikle erkeğin yaratıldığını ve ardından kadının yaratıldığını söyleyerek, Yaratılış kitabının ilk iki bölümüne gönderme yapmaktadır. Peki, yaratılışın kadınların öğretmesiyle ne alakası var? Tanrı başlangıçta erkeği ve kadını yarattığında erkeği kadına egemen kılmıştı. Kuşkusuz bu egemenlik baskıcı, duygusuz, kötü, şiddet yanlısı ve istismarcı bir egemenlik değildi ve asla olmadı. Tanrı, kadının sorumluluğunu erkeğe vermiştir. Başka bir deyişle, günümüz feminizminin savunduğunun aksine kadın ve erkek aynılaştırılmamıştır.

Pavlus, Tanrı’nın emrini keyfi olarak değil, ancak yaratılış düzenine uygun bir biçimde buyurmaktadır. Okuduğumuz bölümün 13. ayetinde elçi sözlerini nereye dayandırdığından söz eder: “Çünkü önce Âdem, sonra Havva yaratıldı; aldatılan da Âdem değildi, kadın aldatılıp suç işledi.” Pavlus burada, kadının öğretmesine izin vermeyişi için iki sebep sunmaktadır: (1) erkek kadından önce yaratıldı, (2) önce kadın günah işledi. İlk sebep, dünyada henüz günah gelmeden önce konulmuş olan bir düzendi. Erkek Tanrı’nın benzerliğinde yaratıldı ve daha sonra yine Tanrı’nın benzerliğinde olan kadın, erkekten yaratıldı. Başka bir deyişle, kadın erkekten kaynaklandı, ondan yaratıldı. Birbirleri için yaratılmış olan erkek ile kadının birlikte olması, bu nedenle doğru ve iyidir. Ancak Pavlus, yalnızca yaratılış sıralamasına dayanmadan, Eski Antlaşma’daki bir başka olaya da gönderme yapmaktadır. Eski Antlaşma’da, Yaratılış kitabında Âdem ile Havva günah işledikten sonra Tanrı’nın şu sözleri söylediğini okuyoruz: “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim… Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek” (Yar. 3:16). Yaratılış düzeni, günahtan dolayı bozuldu ve Tanrı, erkeğin kadına egemen olmasına, kadının ise erkek tarafından yönetilmesine karar verdi.

Hrisostomos Yaratılış 3:16 ayetini, Tanrı’nın sözlerini mealen aktararak şöyle yorumlamıştır: “…şimdi seni ileride ona tabi kılıyorum ve onun efendiliğini tanıman için onu efendin olarak tayin ediyorum ve yönetmeyi bilmediğin için nasıl yönetileceğini iyi öğren.”[38]

Bunu hazmetmek, günümüz feministleri için çok zor olsa da Tanrı böyle buyurmuştur. Yeryüzündeki tüm erkekler yeryüzündeki tüm kadınlardan daha mı akıllı? Kadınlar, erkeklerden daha mı yeteneksiz? Elbette hayır. Mesele şu ki, buradaki düzen akıl, zekâ, beceri veya benzeri niteliklere göre kurulmamıştır. Başlangıçta, kadının ilk günahı işlemesi, Tanrı’nın böyle buyurmasına sebep olmuştur. Tanrı hata mı yaptı? Haşa! Peki, böyle buyurması kadınları aşağıladığı veya onları ezdiği anlamına mı gelir? Kesinlikle hayır. Tanrı, güç savaşının ve kaosun yaşanacağı bir düzen değil, ancak kadının erkek tarafından yönetileceği bir düzen kurmayı uygun görmüştür. Dünyaya günah girmemiş olsaydı, bu mevzular hiç konuşulmamış olacaktı çünkü yaratılış düzenine itaat devam edecekti. Ancak dünyaya günah girdiği için erkekler de kendilerine verilen yönetme görevini istismar ediyor, kadınlar da istismar edilmeseler bile Tanrı’nın kendileri için çizmiş olduğu yoldan saparak isyan etmeye devam ediyorlar.

Metnimize dönecek olursak, elçi Pavlus buradaki “doğum yapıp kurtulma” konusunu iki açıdan ele almaktadır: (1) yaratılış, Havva ve Meryem bağlantısı ve (2) sahte öğretilere karşı çıkıp kadınların kurtulabileceğini vurgulaması.

Pavlus metinde çok açık bir şekilde yaratılış düzeninden bahseder ve kullandığı “kadın” (tekil) ifadesini Havva’yı kastederek vurgular. Evet, kadın doğum yapıp kurtulacaktır çünkü Havva’ya düşüşten sonra verilmiş olan büyük vaat bu yöndeydi: “Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın” (Yar. 3:15). Şeytanın başı, kadından doğacak olanla ezilecekti ve doğacak olan O Kişi, Kurtarıcı olacaktı. Meryem’in ezgisindeki şu sözler, bizi düşünmeye teşvik etmelidir: “Canım Rab’bi yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar… Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim’e ve onun soyuna sonsuza dek Merhamet etmeyi unutmayarak Kulu İsrail’in yardımına yetişti” (Luk. 1:46, 54). Mesih, tıpkı Tanrı’nın söz vermiş olduğu gibi kadından doğmuştur ve soyu da insani açıdan kadına dayanmaktadır. Kadının doğurmuş olduğu bizlere kurtuluş sağlamıştır ve Meryem de söylemiş olduğu ezgide, yüceliği Tanrı’ya vermektedir. Başka bir deyişle, Havva’ya (ve dolayısıyla dünyaya) verilen vaat Meryem’de gerçekleşti ve Meryem’den Oğul İsa Mesih dünyaya geldi. Bu da tüm seçilmişlere kurtuluş sağladı.

Ardından, Pavlus’un 15. ayetin başında (Grekçede) kullandığı “σωθήσεται” (sothesetai) kelimesidir. Bu kelime – Türkçe çeviriden de anlaşılacağı üzere – geçmiş değil, gelecek zamandır; hatta gelecek zaman, bildirme kipli edilgen fiildir. Yani Pavlus genel olarak kadınların durumunu da yaratılış düzenine bağlayarak böyle kullanmıştır ve biliyoruz ki Pavlus’un bu kullanımı Kutsal Ruh’un isteği ile olmuştur. Şöyle ki Tanrı’nın Yaratılış 3.bölümde vermiş olduğu vaat tüm kadınlara sevinç vermelidir çünkü Pavlus, kadının işlediği günahtan dolayı kadının erkeğe egemen olmaması gerektiğini ve doğum yaparken büyük acılar çekeceği gerçeğini vurguluyor olsa da aynı zamanda kadınlara bir müjde de veriyor. O müjde de kadınların kurtulabileceği gerçeğidir. Kutsal Kitap’ın çok açık bir şekilde kadınların da erkeklerle birlikte kurtulup cennete gideceğini açıklamasına rağmen bazı sapkın tarikatlar kendi öğretilerini kilise içerisine sızdırarak, kadınların kurtulamayacaklarını öğretiyorlardı. Tomas İncili isimli eser bu sapkın öğretileri içeren kitaplardan biridir. Yazılış tarihinin İ.S. 200-250 yıllarında olduğu söylense de bu öğretilerin Gnostikler arasında daha öncesinde yaygın olduğu bilinmektedir.[39] Tomas İncili, içeriği bakımından akıl almaz derecede saçma öğretiler içermektedir; ancak kadın düşmanlığı özellikle had safhadadır. Şöyle ki bu eserin 114. bölümünde İsa’nın şöyle dediği iddia edilir: “Zira erkeğe dönüşen her kadın cennetin krallığına girecektir.”[40] Bağlama bakılacak olursa İsa’nın burada Petrus ile tartıştığı, Petrus’un kadınların yaşamaya haklarının olmadığını iddia etmesi üzerine, İsa’nın o kadını erkeğe dönüştüreceğidir. Hristiyan ilahiyatından çok az haberi olan bir kimse bile bu öğretilerin Kutsal Kitap’a tamamen aykırı olduğunu anlayacaktır.

Elçi Pavlus’un ise 15. ayette sözünü ettiği doğum yapıp kurtulma konusu, kuşkusuz Havva’nın ilk günahının sonucu ile ilgilidir. İlk önce erkek, sonra kadın erkekten yaratıldı (1Ko. 11:8) ve buna rağmen günahı ilk işleyen de kadındı (1Ti. 2:14); ayrıca erkek kadına baş olarak verildi (Efe. 5:23) ve dolayısıyla kadın erkek tarafından yönetilecekti (Yar. 3:16). Fakat Tanrı’nın lütfu ve merhametiyle, kadın almış olduğu tüm cezalara rağmen (doğum yaparken acı çekme cezası da dahil olmak üzere) Tanrı ona kurtuluş yolunu sağlamıştır. Antik Yunan felsefeleri ve diğer sapkın öğretiler her ne derlerse desinler, kadınlar Tanrı’nın gözünde asla lanetli değildirler. Kadınlar da tıpkı erkekler gibi kurtuluşa erişebilir çünkü “Artık ne Yahudi ne Grek, ne köle ne özgür, ne erkek ne dişi ayrımı var. Hepiniz Mesih İsa’da birsiniz” (Gal. 3:28). Bu, Tanrı’nın hem erkeğe hem de kadına sağlamış olduğu büyük bereket ve lütuftur çünkü Tanrı’nın insanları kurtarma zorunluluğu yoktu. Tanrı her iki ırkı da kurtarmaya karar vermekle, lütfunun ve sevgisinin ne kadar engin olduğunu bütün yaratılışa sergilemiştir. Bizler de bu lütuf için O’na şükretmeliyiz.

Asıl Problem Nerede?

Liberal veya liberalliğe yatkınlığı olan arkadaşlarımızın sıkça kullandıkları savlardan veya varsayımlardan birisi de Yeni Antlaşma’daki bazı sözde sert veya “kadın karşıtı” veya modern çağa uymayan, çağdaşlarımız tarafından “yobazlık” olarak nitelendirilebilecek bazı buyrukların, aslında Tanrı’nın değil, Pavlus’un düşüncesi olduğudur. Bu fikrin temel dayanağı 1.Korintliler 7:25 ve 40 ayetleridir. Pavlus’un bahsi geçen ayetlerde neden böyle konuştuğunu başka bir yazıda tartışmak daha iyi olur çünkü bu yazıyı kısa tutmaya çalışsam da uzadıkça uzadı. Bir başka sık kullanılan argümanlardan birisi de Yeni Antlaşma’nın yazıldığı dönemde, kültüre uygun şeyleri yasakladığı yönündedir. İlginçtir, “Bu çağın gidişine uymayın” (Rom. 12:2) diyen Pavlus, nasıl olur da kültürel bazda yasaklar koyar? “Kültürel” olarak nitelendirebilecek başka hangi bölümler var Yeni Antlaşma’da? Hangi buyrukların kültürel veya nihai olduğunu belirleyen etken nedir? Eğer öyle bölümler varsa, o bölümleri yırtıp atmanın da bir zararı olmaz değil mi? Hatta tersine, faydası olur çünkü insanların da aklı karışmamış olur. Şimdi bu cümleleri okuyan birisi söylediklerimi çok uçuk bulabilir; doğrudur. Fakat şunu da unutmamak lazım: eğer Tanrı Sözünde çeşitli durumlara göre buyruklar verildiğine inanıyorsanız, yukarıda dediğimi yapmamanız için hiçbir sebep yok; argümanınızın mantıksal ve kaçınılmaz çıkarımı budur.

Sorudan fazla uzaklaşmadan cevaba geçelim. Kısaca izahat getirmek gerekirse, insani doğamız, Tanrı’nın Sözünde hoşumuza gitmeyen kısımlar gördüğünde, buna karşı bir savunma geliştirir. Kişinin geliştirdiği savunma kimi zaman geçici olsa da çevresel ve günahın getirmiş olduğu faktörler bu savunmayı kalıcı yapar. Unutmamak gerekir ki, Kutsal Kitap’ı anlamak – genel içerik olarak – zor değildir; asıl zor olan, onu hazmetmektir. İnsan tabiatı her fırsatta Kutsal Yazıların çizdiği sınırlardan kurtulmaya çalışır ve bunu yapmak için akıl almaz yöntemlere başvurabilir. Eski Antlaşma dönemlerinden beri insanlar Kutsal Yazılar dışında yeni kaynaklar üretmeye çalışmış (gelenekler, ilahi mertebeye yükseltilmeye çalışılan yorumlar, konsüller vs.) ve kendi çaplarında başarılı olmuşlardır; fakat ne olursa olsun son söz yine de Rabbin olmuştur. 21. yüzyılda da Kutsal Yazıların buyruğundan kurtulma çabaları devam etmektedir ve artık “hümanistik” faktörler de işin içine katılmıştır. Hümanizm – yani insanın en üstün değer olduğu fikri – kilise içerisinde yükselmeye devam etmekte ve yücelik artık Tanrı’ya değil, insana verilmeye başlamıştır. İnsanın duyguları, geçmişi, arzuları, alışkanlıkları ve hakları, Tanrı’nın haklarının ve taleplerinin önüne geçmiştir. Günahın korkunçluğundan, tövbeden, değişimden ve son yargı gününden çok az insan bahsetmektedir. “Yargılama ki yargılanmayasın” ayeti, bağlamından hunharca koparılarak ağızlarda sakız olmuş durumdadır. Başka bir şekilde ifade edecek olursak, Kutsal Yazılara uymak bir yana, “Herkes kendi gözünde doğru olanı” yapmaktadır (Hak. 21:25). Zira asıl mesele asla teolojik farklılık değil, ancak metafiziksel bir isyandır.

Kadınların pastör veya kilise ihtiyarı olması durumu için de aynı şey geçerlidir. Yüzyıllar boyunca ara sıra kendisini gösteren feminizm akımı, kuşkusuz 21. yüzyılda pik noktasına ulaşmıştır. Kadınların ezildiği, dövüldüğü, öldürüldüğü ve haklarının yenildiğini savunan feminizm felsefesi, artık erkeklerle eşit olmak istediklerini ifade etmektedir. Kadın-erkek eşitliği kavgasının tarihçesine bu yazıda değinmeyeceğim, ancak feminizmin kesinlikle kadın düşmanı bir felsefe olduğunu söylemek zorundayım. Feminizm, kadının feminenliğini elinden söküp alarak, onu karşı cinsin maskülen biçimine bürümeye çalışmaktadır. Kadın-erkek eşitliği bir yana, kadın-erkek aynılığı söz konusudur, maalesef. Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın erkeğe ayrı, kadına ayrı roller biçtiği apaçık ortadadır; biyolojimiz bile bunun bir diğer kanıtıdır. Rollerin ayrı olması – sözlerim çarpıtılmasın diye söylüyorum – kadınların erkeklerle aynı spor dallarında yarışamayacakları, iş yerlerinde aynı mevkilerde olmayacağı veya okumamaları gerektiği anlamına kesinlikle gelmiyor. Elbette kadınlar da tıpkı erkekler gibi diledikleri spor dalında yarışabilir, diledikleri iş yerinde çalışabilir, diledikleri gibi akademik kariyerlerini ilerletebilirler. Ne var ki, kilise, seküler dünyadan çok farklı bir yerdir – en azından öyle olmalıdır. Kilise görevleri konusunda neleri yapabileceğimize, neleri yapamayacağımıza veya neyi nasıl yapacağımıza yalnızca Tanrı karar verir. Tanrı’nın buyruğu – yukarıda da belirtmiş olduğum gibi – erkeğin, evin başı olması gerektiğidir. Kutsal Kitap’ı bir bütün olarak ele aldığımızda Tanrı’nın bu buyruğun dışına çıkmadığını – zira çıksa, bu O’nun kutsal doğasına aykırı olurdu – ve bizden de bu şekilde O’nun emirlerine riayet etmemizi talep etmektedir. Kadınların kilise pastörü, ihtiyarı veya vaizi olmasının yasaklanması ve buna izin verilmemesi, yukarıda da belirttiğim üzere kadınların beceriksiz, akılsız veya ikinci sınıf insan olmalarından dolayı değildir; tersine, kadınlar – yine yukarıda belirttiğim üzere – en az erkekler kadar birçok konuda becerikli, akıllıdırlar ve kesinlikle ikinci sınıf insan değildirler. Zira kadınları aşağılayan, onları hor gören ve onlara zulmeden insanlar, Tanrı’nın karşısında hesap vereceklerdir. Kadınların vaiz, pastör veya ihtiyar olmamasının asıl sebebi yaratılış düzenidir. Yaratılış düzeninde, Tanrı böyle karar vermiştir ve bu kararı sorgulamak, değiştirmek, zorlamak, Tanrı’yı hor görmek ve O’na saygısızlık anlamına gelmektedir. Ne var ki, Kutsal Kitap’ta defalarca bu konudan bahsedilmesine rağmen hala benliğimize göre hareket edip, benliğe dayalı tutkularımızda diretmek O’na karşı gelmek demektir. Hem O’na karşı olup hem de O’nun emirlerini vaaz etmek, tutarlı ve samimi bir davranış değildir. Asıl problem işte budur: Tanrı’nın buyruklarını kabullenememek, O’nun buyruğuna rağmen kendi istediğimizi yapmak ve dolayısıyla bunu yaparken de tutarsız olmaktır. Bu nedenle, kadın olarak pastörlük, ihtiyarlık yapan kişilerin görevlerini bir an önce bırakmaları gerektiği kanısındayım. Daha doğrusu, Tanrı’nın Sözünden bu şekilde ikna oldum ve temiz vicdanla da bu çağrıyı yapmaktan tereddüt etmiyorum.

Sonuç

Sonuç olarak, dünya, duygular, çevre veya başka birçok şey ya da kişi ne derse desin bizim, Tanrı’nın Sözünü en nihai otorite kabul ederek, neyin doğru neyin yanlış olduğunu görmemiz gerekmektedir. Dünyevi akımlar ve felsefelerin hepsi, son günde Tanrı tarafından O’nun kudretli sözüyle çürüyüp yok olacaklardır. Kalıcı olan ise yalnızca O’nu Sözü olacaktır (Mar. 13:31). Kutsal Kitap, her bir Hristiyan için altından daha değerlidir ve bu değerli armağanı kötüye kullanmamak bizim için önemli olmalıdır. Kutsal Kitap, Tanrı’nın soluğu (2Ti. 3:16) olduğuna göre, O’nun söylemiş olduğu her şey doğrudur ve günümüzde de geçerlidir çünkü Tanrı’nın emirleri ezeli ve ebedidir.

Bu bağlamda, kadınların pastör veya vaiz olma durumu için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kadınların pastör veya vaiz olmamasına bizzat Kutsal Kitap, yani Tanrı izin vermiyor. Bu onları aşağılamak anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır! Bu, Tanrı’nın insan için belirlemiş olduğu rollerdir. Peygamber Yeşaya’nın şu sözleri ne değerlidir: “Ne kadar ters düşünceler! Çömlekçi balçıkla bir tutulur mu? Yapı, kendini yapan için, “Beni o yapmadı” diyebilir mi? Çömlek kendine biçim veren için, “O bir şeyden anlamaz” diyebilir mi?” (Yşa. 29:16). Tanrı hem erkek hem de kadın için roller belirlemiştir. Bu roller, yaratılış düzenine göre, yani yine Tanrı tarafından belirlenmiştir. Bu yüzden insan, “O bir şeyden anlamaz” diyerek kendi kurallarını koymak yerine, tıpkı Mezmur yazarı gibi, “Ey Tanrım, senin isteğini yapmaktan zevk alırım ben, yasan yüreğimin derinliğindedir” (Mez. 40:8) diye haykırmalıdır. Bizlere düşen görev, Kurtarıcımız Tanrı’ya itaat etmek ve O’nun bizim için söylemiş ve buyurmuş olduğu her şeyin iyi olduğunu kabullenmektir.

 Kaynakça

“7. 1 Corinthians: Introduction, Argument, and Outline | Bible.Org.” n.d. Accessed September 2, 2022. https://bible.org/seriespage/7-1-corinthians-introduction-argument-and-outline.

“Silent in the Church: Why Women Can’t Preach.” n.d. LigonDuncan.Com. Accessed September 2, 2022. https://ligonduncan.com/silent-in-the-church-why-women-cant-preach-154/.

Abbott-Smith, G. A Manual Greek Lexicon of the New Testament (New York: Charles Scribner’s Sons, 1922).

Akpınar, Kayra. “Sizin Aranızda Böyle Olmayacak – Pera Diriliş Kilisesi.” n.d. Accessed September 2, 2022. https://www.diriliskilisesi.org/sizin-aranizda-boyle-olmayacak/.

Bartman, Elizabeth Hair and the Artifice of Roman Female Adornment, American Journal of Archaeology, Vol. 105, No. 1 (Jan., 2001).

Çelgin, Güler. Eski Yunanca Türkçe Sözlük, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul, 2018.

https://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=1417&mc=3&sc=1404

Karageorghis, Vassos, Joan Mertens, and Marice E. Rose. 2000. Ancient Art from Cyprus: The Cesnola Collection in The Metropolitan Museum of Art. no. 431, syf. 267, New York: The Metropolitan Museum of Art.

Lenski, R. C. H. The Interpretation of St. Paul’s First and Second Epistles to the Corinthians (Minneapolis: Augsburg Press, 1963).

Mackay, L. John. Exodus, Mentor Commentaries (Fearn, Ross-shire, Great Britain: Mentor, 2001).

 

Metzger, M. Bruce. Lexical Aids for Students of New Testament Greek, Third Edition. (Grand Rapids, MI: Baker Academic, 1998).

Mowczko, Marg. 2015. “Why 1 Tim. 2:12 and 1 Cor. 14:34 Are Not Universal Regulations.” Marg Mowczko (blog). December 21, 2015. https://margmowczko.com/1-timothy-212-and-1-corinthians-1434-epitrepo/.

Origen, Fragmenta ex commentariis in epistulam i ad Corinthios (in catenis), Greek text published in Claude Jenkins, “Documents: Origen on I Corinthians. IV,” Journal of Theological Studies 10 (1909), syf. 41. English translation from Roger Gryson, The Ministry of Women in the Early Church (Collegeville, Minn.: Liturgical Press, 1976).

Saint John Chrysostom, Homilies on Genesis 1-17, trans. Robert C. Hill, 1986, The Catholic University of America Press, Washington DC.

Sebesta, J. (2010). Kelly Olson, Dress and the Roman Woman. Self-presentation and Society (London and New York: Routledge, 2008), XV + 171 pp.. International Journal of the Classical Tradition, 17(3), 453-454.

Seneca the Elder., Controversiae 2.7.6

Slick, Matt. “The Gospel of Thomas.” Christian Apologetics & Research Ministry (blog). December 14, 2008. https://carm.org/lost-books/the-gospel-of-thomas/.

Souter, Alexander. A Pocket Lexicon to the Greek New Testament (Oxford: Clarendon Press, 1917).

Thayer, Joseph Henry. A Greek-English Lexicon of the New Testament: Being Grimm’s Wilke’s Clavis Novi Testamenti (New York: Harper & Brothers., 1889).

The Lexham Analytical Lexicon of the Septuagint (Bellingham, WA: Lexham Press, 2012).

Translated by Philip Schaff. From Nicene and Post-Nicene Fathers, First Series, Vol. 13. Edited by Philip Schaff. (Buffalo, NY: Christian Literature Publishing Co., 1889.) Revised and edited for New Advent by Kevin Knight. <http://www.newadvent.org/fathers/230609.htm>.

Trench, Richard Chenevix. Synonims of the New Testament, 3rd Ed. Kegan Paul, Trench, Trübner & Co. Ltd. 1894.

Valantasis, Richard (1997). The Gospel of Thomas. London; New York: Routledge.

Van Til, Cornelius. A Christian Theory of Knowledge, Baker Book House, Grand Rapids MI, 1969.

Westminster Kısa Kateşizmi

NOTLAR

[1] Bahsi geçen yazı Pera Diriliş Kilisesinde görevli Kayra Akpınar tarafından, “Sizin Aranızda Böyle Olmayacak” başlığı altında kaleme alınmıştır. Ben bu yazının PDF versiyonunu okudum, bu sebeple vereceğim referanslar, PDF dosyasındaki sayfa numaraları baz alınarak kullanılacaktır. İnternet üzerinden makaleyi okumak isteyenler için kaynak link: Akpınar, Kayra. “Sizin Aranızda Böyle Olmayacak – Pera Diriliş Kilisesi.” n.d. Accessed September 2, 2022. https://www.diriliskilisesi.org/sizin-aranizda-boyle-olmayacak/.

[2] İngilizcede “Complementarian” adı verilen bu görüşü bu şekilde adlandırmayı uygun gördüm.

[3] Cornelius Van Til, A Christian Theory of Knowledge, Baker Book House, Grand Rapids MI, 1969, p. 41.

[4] Westminster Kısa Kateşizmi Soru: 1.

[5] Olduğu gibi kabul etmekten kastım, hiçbir kültürel veya tarihsel bağlam kullanmamak anlamına gelmez. Sağlıklı bir teolojik hermenötiğin, tarihsel ve kültürel bağlamda değerlendirilmesi ve yapılması gerektiğine inanıyorum.

[6] https://bible.org/seriespage/7-1-corinthians-introduction-argument-and-outline

[7] Sola Scriptura, “Yalnızca Kutsal Yazı” anlamına gelir. Bu ilke, Roma Katolik ve Ortodoks kilisesi tarafından kabul edilmemekle birlikte, Reformcu Protestanlar tarafından kabul edilmektedir. Sola Scriptura, bir Hristiyan’ın Tanrı ile ilgili inanması ve kabul etmesi gereken tek şeyin Kutsal Yazılar olduğu öğretisidir. Şöyle ki, Tanrı’nın kutsallığını nasıl öğreniriz? Kutsal Yazılara bakarak. Tanrı’nın nelere izin verip neleri yasakladığını nereden anlarız? Kutsal Yazılara bakarak. Başka ve daha kısa bir deyişle, Kutsal Yazılar her bir Hristiyan’ın Tanrı ve Tanrısal olan her şey konusunda tek ölçütü olmalıdır.

[8] Tota Scriptura, Kutsal Yazıların bütünü veya tümü anlamına gelir. Bu ilke, Kutsal Yazıları yorumlama ile ilgili bir ilkedir. Kutsal Kitap’ı okuduğumuzda bazen bir sözün başka bir sözle çeliştiğini veya kafa karışıklığına sebep olduğunu görülebilir; veya Tanrı’nın belirli bir konuda ne düşündüğünü veya ne buyurduğunu öğrenmek bir Hristiyan için zor olabilir. Bu Tota Scriptura ilkesi, Kutsal Yazıların yalnızca Kutsal Yazılar tarafından yorumlanabileceği öğretisidir. Westminster İman Açıklaması bu ilkeyi şu sözlerle özetlemiştir: “Kutsal Kitap’ın yorumlanması için kullanılan şaşmaz kural, Kutsal Kitap’ın kendisidir. Bu nedenle, Kutsal Yazıların herhangi bir kısmının gerçek ve tam anlamına (ki birçok değil, bir tanedir) ilişkin sorulacak bir soru varsa o konuda daha anlaşılır ifadelerin kullanıldığı bölümler araştırılmalı ve bilinmelidir.” (Westminster İman Açıklaması 1.9 – çev. Toğrul Salamzade)

[9] Origen, Fragmenta ex commentariis in epistulam i ad Corinthios (in catenis), Greek text published in Claude Jenkins, “Documents: Origen on I Corinthians. IV,” Journal of Theological Studies 10 (1909), syf. 41. English translation from Roger Gryson, The Ministry of Women in the Early Church (Collegeville, Minn.: Liturgical Press, 1976), syf. 28.

[10] R. C. H. Lenski, The Interpretation of St. Paul’s First and Second Epistles to the Corinthians (Minneapolis: Augsburg Press, 1963), syf. 436-7.

[11] Sıralanan başlıklar, Kutsal Kitap’ın Türkçe Çağdaş Çevirisinden alınmış olup, orijinal Grekçede yer almamaktadırlar. Fakat faydası dokunduğu için kullanmada herhangi bir sakınca görmedim.

[12] Maalesef bazı kardeşler bu ayeti de görmezden gelmektedirler.

[13] https://ligonduncan.com/silent-in-the-church-why-women-cant-preach-154/

[14] Karageorghis, Vassos, Joan Mertens, and Marice E. Rose. 2000. Ancient Art from Cyprus: The Cesnola Collection in The Metropolitan Museum of Art. no. 431, syf. 267, New York: The Metropolitan Museum of Art.

[15] Elizabeth Bartman, Hair and the Artifice of Roman Female Adornment, American Journal of Archaeology, Vol. 105, No. 1 (Jan., 2001), pp. 1-25

[16] Seneca the Elder., Controversiae 2.7.6

[17] Sebesta, J. (2010). Kelly Olson, Dress and the Roman Woman. Self-presentation and Society (London and New York: Routledge, 2008), XV + 171 pp.. International Journal of the Classical Tradition, 17(3), 453-454.

[18] John L. Mackay, Exodus, Mentor Commentaries (Fearn, Ross-shire, Great Britain: Mentor, 2001), 403.

[19] G. Abbott-Smith, A Manual Greek Lexicon of the New Testament (New York: Charles Scribner’s Sons, 1922), 201.

[20] Bruce M. Metzger, Lexical Aids for Students of New Testament Greek, Third Edition. (Grand Rapids, MI: Baker Academic, 1998), 20.

[21] Akpınar, s. 10.

[22] A.g.e., 10; Ayrıca bkz. https://margmowczko.com/1-timothy-212-and-1-corinthians-1434-epitrepo/

[23] A.g.e.

[24] Alexander Souter, A Pocket Lexicon to the Greek New Testament (Oxford: Clarendon Press, 1917), 95.

[25] G. Abbott-Smith, A Manual Greek Lexicon of the New Testament (New York: Charles Scribner’s Sons, 1922), 176.

[26] Mat. 8:21; 19:8; Mar. 5:13; 10:4; Luk. 8:32; 9:59; 9:61; Yu. 19:38; Elç. 21:39, 40; 26:1; 27:3; 28:16; 1Ko. 14:34; 16:7; 1Ti. 2:12; İbr. 6:3.

[27] https://kutsal-kitap.net/bible/tr/index.php?id=1417&mc=3&sc=1404

[28] 1.Ti. 1:3 (öğütle); 4:11 (buyur); 5:7 (uyar); 6:13 (buyuruyorum), 17 (buyur).

[29] The Lexham Analytical Lexicon of the Septuagint (Bellingham, WA: Lexham Press, 2012).

[30] Akpınar, 7.

[31] Güler Çelgin, Eski Yunanca Türkçe Sözlük, Alfa Basım Yayım Dağıtım San. Tic. Ltd. Şti. İstanbul, 2018, syf. 129.

[32] Bruce M. Metzger, Lexical Aids for Students of New Testament Greek, Third Edition. (Grand Rapids, MI: Baker Academic, 1998), 39.

[33] Alexander Souter, A Pocket Lexicon to the Greek New Testament (Oxford: Clarendon Press, 1917), 60.

[34] Richard Chenevix Trench, Synonims of the New Testament, 3rd Ed. Kegan Paul, Trench, Trübner & Co. Ltd. 1894.

[35] Alexander Souter, A Pocket Lexicon to the Greek New Testament (Oxford: Clarendon Press, 1917), 42.

[36] Joseph Henry Thayer, A Greek-English Lexicon of the New Testament: Being Grimm’s Wilke’s Clavis Novi Testamenti (New York: Harper & Brothers., 1889), 84.

[37] Translated by Philip Schaff. From Nicene and Post-Nicene Fathers, First Series, Vol. 13. Edited by Philip Schaff. (Buffalo, NY: Christian Literature Publishing Co., 1889.) Revised and edited for New Advent by Kevin Knight. <http://www.newadvent.org/fathers/230609.htm>.

[38] Saint John Chrysostom, Homilies on Genesis 1-17, trans. Robert C. Hill, 1986, The Catholic University of America Press, Washington DC. 241.

[39] Valantasis, Richard (1997). The Gospel of Thomas. London; New York: Routledge. P. 12.

[40] https://carm.org/lost-books/the-gospel-of-thomas/

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu