İlahiyatTarih

Martin Luther ve Martin Bucer’in Teolojik Karşılaştırılması

Luther ve Bucer’in Kutsal Yazılar, Kurtuluş, Sakramentler Konularındaki Teolojik Görüşlerinin Karşılaştırılması

Yazan: Toğrul Salamzade

Giriş

Protestan Reformasyonu, sadece Avrupa’da değil ancak dünya genelinde büyük bir ses getirmiştir. Doğu ve Batı Roma’nın ayrılması, Konstantinopolis’in 1453 yılında Osmanlı tarafından alınması ve Türklerin Avrupa’ya doğru emin bir şekilde ilerlemeleri, Avrupa’yı hem sosyal hem siyasi hem de dini açıdan sarsmıştır. Öte yandan 1517 yılında Martin Luther’in yazmış ve yayınlamış olduğu 95 Tez, Avrupa’da Roma Katolik Kilisesinin prenslerle iş birliği neticesinde kurmuş olduğu feodal rejimi derinden etkilemiştir. Başka bir deyişle, Avrupa’da Katolik Kilisesinin otoritesi sarsılmaya başlamıştır. Yaşanmış olan doğum sancılarından sonra en nihayetinde Protestanlar dini özgürlüklerine kısmen kavuşmuş ve kendi ilahiyatlarını kâğıda dökmeye başlamışlardı. Teolojik değişim ve çeşitlilikler, Reformcuları kendi aralarında da kimi zaman bölmüş, kimi zaman da birleştirmiştir. Bu bağlamda, adaş olan Luther ve Bucer en iyi örneklerden biridir. Martin Luther, Reformasyonun meşalesini yakan biri olarak kısmen Katolik Kilisesinin etkisinde kalmış ve bunu kendi ilahiyatına da yansıtmıştır. Öte yandan Bucer, Calvin’in Cenevre’sinde yetişmiş ve biraz daha farklı bir ilahiyatı benimsemiştir. Fakat öyle ya da böyle, temelde ikisi de aynı temellere dayanmaktaydılar. Binaenaleyh, bu makalenin amacı Martin Luther ile Martin Bucer’in Kutsal Yazılar, kurtuluş, sakramentler konularındaki teolojik farklılıkları ve benzerlikleri karşılaştırmaktır.

Luther ve Bucer’in İlişkisi

Martin Luther ve Martin Bucer arasındaki ilişki umulduğu kadar güzel değildi. Luther ve Bucer arasındaki karakteristik özellikler bile aralarındaki nahoş ilişkinin sebeplerinden biridir. Luther, yalnızca teolojik açıdan değil, ancak mizaç açısından da Bucer’den farklıydı. Psikolojik bağlamda incelendiği zaman Luther daha fevri ve sert, Bucer ise daha ılımlı ve yumuşak huyluydu. Bucer, kimilerinin tabiriyle, arabulucuydu. Dolayısıyla bu iki Refomcunun görüşlerini daha doğru anlamak için hem tarihsel hem de karakteristik özelliklerine dikkat etmek doğru bir tercih olacaktır. Bu bağlamda, Luther’in ve Bucer’in nasıl Protestan olduklarını ve Protestan olduktan sonraki motivasyonlarını incelemek yerinde olacaktır.

Biyografik Arka Plan

Martin Luther, köylü bir ailede doğmuş ve 1505 yılındaki ruhsal dönüşümüne dek babasının isteklerini yerine getiren uslu bir genç olmuştu. Luther’in yaşamını değiştiren şimşek hem onu hem de tam on iki yıl sonra tüm Avrupa’yı değiştirecek bir kıvılcımdı. Luther, Katolik bir rahip olduğu dönemlerde bazı psikolojik veya varoluşsal denebilecek kaygılar yaşamaktaydı. Günahın ağırlığı, insanın günahtan başka hiçbir şey düşünmemesi, tövbeden sonra yine aynı günahların işlenmesi ve Tanrı’nın o günahları affetmesi için talep ettikleri, Luther’i üzmüş ve ciddi bir depresyona girmesine sebep olmuştu. Dolayısıyla, Roma Katolik ilahiyatının getirmiş olduğu işlerle kurtuluş kavramı, Luther’i bir çıkış yolu aramaya itmişti. Ancak Luther, her ne hissederse hissetsin, Tanrı’dan korkuyor ve O’na itaat edilmesi gerektiğine inanıyordu. Üstelik, Luther’in ruh hali keder ve tasa ile tanımlanabilirdi. Bu nedenledir ki Luther, kendi durumunu şu sözlerle izah etmiştir: “Kurtarıcı ve Avutucu Mesih ile bağlantımı kaybettim ve onu biçare ruhumun gardiyanı ve celladı yaptım.”[1] Tüm yaşadığı sıkıntılardan uzaklaşmak adına ilahiyat üzerine doktora yapan Luther, 1512 yılında Doktor unvanını aldı ve Württemberg Üniversitesinde ders vermeye başladı.[2]

Hal böyleyken, Roma Katolik Kilisesinin feodal baskıları ve artık dini bir kurum olmaktan çıkıp, ticari işlerle ilgilenmesi hem toplumun hem de kilisenin içsel yapısını olumsuz yönde etkilemekteydi. Halkın dini duyguları karmakarışık durumdayken Mainz Başpiskoposu Albrecht von Brandenburg, Papa X Leo’dan izin alarak Dominikan rahip olan Johann Tetzel’e günahların affına ilişkin kâğıt sattırdı çünkü böylelikle büyük borç batağından kurtulmayı planlamıştı. Fakat Martin Luther’in 31 Ekim 1517’de günahların affına ilişkin kağıtların satılmasını protesto etmesi üzerine Reformasyon hareketi başlamış oldu. Kuşkusuz, yıllarca süren çatışmalar ve savaşlar sonunda, Martin Luther hem kendi ilahiyatını daha da şekillendirdi hem de Phillip Melanchton ile birlikte Lüteryen kilisesinin temelini atmış oldu.

Öte yandan Martin Bucer, daha farklı bir geçmişe sahip bir Refomcudur. Bucer Fransa’da doğdu ve Dominikan bir rahip olarak Tanrı’ya hizmet etmeye çalışmaktaydı. Bu hizmet sürecinde Erasmus’un kitaplarını okuyan Bucer, hümanist düşünceyi benimseye başladı. Fakat 1518 yılında, yani Reformasyon hareketinden bir yıl sonra, Martin Luther Heidelberg Üniversitesine teolojik konuları tartışmak üzere davet edildi ve dinleyiciler arasında Bucer de vardı.[3] Kısa bir süre sonra Bucer Dominikan tarikatından ayrılır ve kısa bir süre sonra Fransa’nın Strazburg kentine yerleşir. Fakat Bucer, Strazburg kentinin vatandaşı olmadığı için korunmaya alınma amacıyla Zwingli’den yardım ister fakat ona yardım eden Matthäus Zell olur. Zell de bir Reformcuydu ve Bucer’i yanına yardımcı rahip olarak işe alır böylece Bucer, dolaylı yoldan kendi güvenliğini sağlamış oldu. Ne var ki 5 Eylül 1524 yılında Reformcular Strazburglular tarafından sapkın ilan edildikten sonra kentte iç savaş çıktı. Katolik kilise binaları basıldı ve heykeller yıkıldı, resimler yakıldı. Bunun ardından Bucer, kurtuluşun yalnızca imanla olduğuna ve sakramentlere dair bir yazı hazırladı ve yayınladı; böylelikle fikirlerini apaçık bir şekilde belli etmiş oldu.[4]

İkilinin Arasındaki İlişki (Zwingli meselesi)

Luther ve Bucer 1524 yılında çıkan bir tartışmadan dolayı da karşılaştılar. 1529 yılının Ekim ayında I. Philip, Alman ve İsviçreli Reformcuları Almanya’nın doğusunda yer alan Marburg’da topladı ve Protestan kiliselerin ibadet ve öğreti konularını belirlemelerini istedi. Asıl amaç elbette yalnızca dini değil, aynı zamanda siyasiydi çünkü Philip Protestan prenslikler arasında da bir birlik oluşmasını arzuluyordu.[5] Devam eden müzakereler ve istişareler sonucunda on beş maddeden on dördü herkesçe ortak kabul edildi ve kabul edilmeyen tek madde Rabbin Sofrasıyla ilgili görüş idi. Luther ve Zwingli birbirinden farklı düşünmekteydiler ve üstelik bu tartışma o kadar büyüdü ki Martin Luther, Zwingli’nin elini bile sıkmadan toplantı salonundan ayrıldı. Bu durum o kadar ciddileşti ki Bucer daha sonrasında arabuluculuk yapmak zorunda kaldı ancak başarılı olamadı.

Luther ve Bucer’in bu Marburg haricinde bir araya geldikleri veya herhangi bir münazarada yer almalarına dair herhangi bir tarihsel kayıt bulunmamaktadır. Fakat karakteristik özelliklerine bakıldığı takdirde, Luther’in daha fevri ve sözünü esirgemeyen bir kişi olduğu, Bucer’in ise daha ılımlı ve arabulucu bir karaktere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ne var ki, Bucer’in daha ılımlı olması, kendi teolojik düşüncelerini sakındığı anlamına gelmez. Bucer’in yazmış olduğu eserler onun Kutsal Yazılar, kurtuluş, sakramentler ve kilise yönetimi konusunda da fikirlerini beyan etmesine aracı olmuştur.

Luther ve Kutsal Yazılar

Reformasyon öncesinde Luther’i harekete geçiren bir başka şey de Kutsal Yazılardı. Kutsal Yazılar Luther için epistemolojik anlam taşımaktaydı çünkü Tanrı’yla, imanla veya Hristiyan yaşamla ilgili kabul edilmesi gereken her şey Kutsal Yazılarda mevcuttu. Luther, Worms Diyeti sırasında 95 Tezi ve yazmış olduğu diğer kitapçıkları reddetmesi için baskı gördüğünde, şu sözleri kullanmıştır:

“Kutsal Kitap yahut açık bir sebeple suçlu bulunmadığım sürece… ben alıntı yaptığım Kutsal Kitap’a bağlıyım ve vicdanım Tanrı Sözünün esiridir. Hiçbir şeyi geri almıyorum ve almayacağım, çünkü vicdanıma karşı gelmem ne doğru ne de güvenli olur. Aksini yapamam, işte burada duruyorum. Tanrı yardımcım olsun. Âmin.”[6]

Dolayısıyla Reformasyonun kıvılcımı olan 95 Tez, büyük ölçüde Kutsal Yazıları temel almaktaydı. Martin Luther için Kutsal Yazılar aynı zamanda en nihai otoriteydi. Eğer bir öğretinin dayanağı Kutsal Yazılar değilse, Luther’e göre o öğreti reddedilmeliydi.[7] Gelenekler, insani fikirler ve felsefeler; bunların hepsi Kutsal Yazılara dayandırılmalıydı, aksi halde hiçbirinin yetkisi yoktu. Başka bir deyişle, eğer bir kişi bir öğretinin gerçekliğini sorgulayacak olursa, öncelikle Kutsal Yazıları araştırmalı ve hakikatin ne olduğunu orada aramalıdır çünkü Kutsal Yazılar Tanrı esinlemesidir (2Ti. 3:16-17). Bu nedenden dolayıdır ki Sola Scriptura ilkesi son derece önem arz etmektedir.

Luther’in Kutsal Yazılara verdiği önem, hümanistlerle yaptığı tartışmalarda da ortaya çıkmaktadır. Luther, aslında Sola Scriptura ilkesini savunurken, geleneği, felsefeyi veya mantığı reddetmiyordu. Luther tam tersine hepsini kabul etmekle birlikte, Kutsal Yazıları nihai otorite olarak görmekte ve dolayısıyla her şeyi Kutsal Yazılarla kıyaslamak taraftarıydı. Başka bir deyişle, Luther, Kutsal Yazıların norma normata (yani normların belirlediği) değil, ancak norma normans (normları belirleyen) olarak görmekteydi.[8] Böylelikle Kutsal Yazılar iyiyle kötüyü, doğru ile yanlışı birbirinden ayıran ve belirleyen ölçüt idi.[9] Bu fikirler, kuşkusuz, Roma Katolik Kilisesinin ilahiyatına tamamen aykırıydı ve bu nedenle Luther’in Sola Scriptura konusundaki radikalliği, Roma’nın onun hakkında yanlış propaganda yapmasına yarıyordu. Ancak iddiaların tersine, Luther 1500 yıllık Hristiyanlık tarihini reddetmiyor, ancak tüm konsey kararlarının, kilise babalarının veya diğer her türlü felsefelerin “Tanrı Sözü’nün kesin hükümleri” tarafından yargılanması gerektiğini savunuyordu.[10] Luther’e göre bir Hristiyan’ın inanması ve uygulaması gereken her şey Kutsal Yazılarda mevcuttur ve Kutsal Yazılar diğer tüm kaynakların (kilise gelenekleri, felsefeler) yanında değil, üstünde yer almaktadır.[11]

Martin Bucer ve Kutsal Yazılar

Martin Bucer, Strazburglu bir teologdu ve devamlı olarak diğer Reformcu teologların yanında zaman geçiriyor, onlardan öğreniyor ve imanlı halka Kutsal Kitap’ı öğretmeye devam ediyordu. Dolayısıyla Calvin’in yakın arkadaşı ve devamlı olarak yanında olan Bucer hem Calvin hem de diğer Reformcular gibi Kutsal Yazıların, Kutsal Ruh’un esini olduğuna ve nihai yetkiye sahip olduğuna inanmaktaydı.[12] Bucer, Kutsal Ruh’un, Kutsal Kitap’ın yazarı olduğuna inanıyordu ve dolayısıyla durum böyle olduğuna göre Kutsal Ruh olmaksızın Kutsal Yazıları anlamak ve uygulamak imkânsızdı.[13] Bu bağlamda Bucer’in ağırlıklı olarak Kutsal Ruh’a önem verdiği görülmektedir. Bucer de tıpkı Luther ve diğer Reformcular gibi Roma Katolik Kilisesinin sakramentlerini sorgulamış ve Roma Kilisesinin buyurduğu sakramentlerin, Kutsal Yazılardaki sakrament tanımına uymadıklarını görmüştür. Bucer bu değerlendirmeyi yaparken ne geleneklere ne de kilise uygulamalarına bakmıştır; Bucer’in odaklandığı tek ölçüt Kutsal Yazılardı:[14] “Öğretilerin tümü İlahi Kutsal Yazılara dayanmalıdır; onlara hiçbir şey eklenememeli ve hiçbir şey çıkartılmamalıdır.”[15] Martin Bucer’in Kutsal Yazıları nihai otorite olarak gördüğünün bir diğer örnek, Lent ve benzeri günlere ilişkin eleştirisinde ortaya çıkmaktadır. Lent, erken kilise döneminde kısmen bazı kiliseler tarafından kutlanmaktaydı ancak bir süre sonra Roma Katolik Kilisesi, Lent kutlamayı adeta bir yasaya dönüştürüp zorunlu hale getirdi. Fakat Bucer, Katolik Kilisesinin bu yaklaşımını doğru bulmadığını söylediği zaman sıklıkla Kutsal Yazılardan örnek vermekte ve hemen hemen tüm iddialarını Kutsal Kitap ayetleriyle desteklemektedir.[16] Bucer, Kutsal Yazıların özü ve doğası konusunda Luther ve Calvin kadar çok açık konuşmuş olmasa da münazaralar ve tartışmalar esnasında sergilediği tavırla, fikirlerini hangi standarda göre savunduğunu göstermektedir. Bunun bir başka örneği, Anabaptistlerle yaptığı tartışmadır; bu tartışma sırasında Bucer savunduğu görüşleri yine Kutsal Yazılara dayandırmış ve tek dayanağın Kutsal Kitap olduğunun altını çizmiştir.[17] Dolayısıyla, Bucer’in de Sola Scriptura ilkesini benimsediğini söylemek yanlış olmaz. Özetle, iki Alman Reformcu, Kutsal Yazıları nihai otorite olarak kabul ediyor ve inanılması ve uygulanması gereken her şeyin Kutsal Yazılarda apaçık bir şekilde yazdığını kabul etmişlerdir.

Martin Luther ve Soterioloji

Martin Luther, Katolik bir rahipken bile devamlı kurtuluş kavramı üzerinde düşünüyordu. Aklanma, lütuf, iman ve bağışlanma gibi kavramlar Luther’in aklını meşgul ediyor ve bu konularda cevap bulma arayışındaydı. Fakat ne yaparsa yapsın hiçbir şekilde aradığı cevapları bulamıyordu. Luther’in karşısında sürekli öfkeli ve bedel ödeten bir Tanrı figürü vardı. Bu durum da kuşkusuz onu hem imandan hem de Tanrı’dan soğutuyordu.

Fakat Luther, yaşamış olduğu büyük uyanıştan sonra Tanrı’nın lütfunun ne denli zengin ve engin olduğunu anladı. Bu anlayış, onun sistematik bir şekilde kurtuluşu kavramasını sağladı. Böylelikle Luther, Sola Gratia ve Sola Fide’yi benimsedi – kurtuluş yalnızca lütuf vasıtasıyla ve imanlaydı. Bir bakıma Protestan Reformasyonunun kalbi, kurtuluşun lütufla ve tamamen Tanrı’nın merhametiyle olması üzerine kuruluydu. Roma Katolik Kilisesinin satmaya kalkıştığı af kağıtları, Tanrı’nın merhametinin aslında insanın elinde, manipüle edilebilecek bir şey olduğu izlenimini vermekteydi. Fakat Luther, Tanrı’nın özgür ve merhametli olduğunu savunmaktaydı. Luther’in benimsediği kurtuluş öğretisi, kurtuluşta insana hiçbir pay biçmeyecek biçimdeydi. Bunun en çarpıcı delillerinden birisi de Luther’in Erasmus ile yaptığı tartışmaydı. Luther, İradenin Tutsaklığı isimli eserinde Erasmus’un hümanistik fikirlerine Kutsal Yazılarla karşılık vererek, insanın Tanrı’yı kendi özgür iradesiyle seçemeyecek veya tercih edemeyecek konumda olduğunu savunuyordu çünkü insanın doğası Tanrı’nın lütfundan yoksundu. Başka bir deyişle, Luther’e göre, eğer insanın iradesine lütfedilmemişse, o irade özgür değildir.[18]

Zira Luther’in kurtuluşa ilişkin düşünceleri, tamamen Tanrı’nın lütfuna dayalıydı. Luther, yasanın insana günahı gösterme amacıyla verildiğini ve yasayla kurtuluşun asla mümkün olamayacağını belirtmiştir.[19] Bu sebepten dolayıdır ki Luther, Erasmus’un yasayı ve müjdeyi anlamadığını ve karıştırdığını söylemiştir.[20] Martin Luther, insanın günahlı ve iradesi tutsak bir şekilde doğduğuna ve dolayısıyla, lütuf olmaksızın hiçbir şekilde kurtulamayacağına ve de kurtulmak istemeyeceğine inanmaktaydı. İnsanın özgür iradesi, hümanistlerin iddialarının aksine, kesinlikle özgür değildir. İnsanoğlu günahta ölüdür (Efe. 2:1-3) ve günahın kölesidir (Yu. 8:30). Dolayısıyla, insanın yalnızca Tanrı’nın lütfuyla kurtulması gerekmektedir ve Tanrı lütfetmeksizin, insanoğlu kurtulamaz. Sonuç olarak Katolik Kilisesinin sattığı her türlü af kâğıdı ve benzeri şeylerin insanın kurtuluşunda hiçbir etkisi olamaz.

Luther’in gençliğinden beri yaşadığı aklanma kaygısı da Müjde gerçeğiyle giderilmiştir. Gençken Tanrı’dan dehşet verici biçimde korkması, O’nu sevememesi ve Tanrı’nın, kendisini yargılayacağı fikri Luther’i çok korkutuyordu. Fakat aklanmanın imanla (Rom. 5:1) ve lütufla (Efe. 2:8) olduğunu öğrendikten sonra Luther’in hayatı değişmiştir.

Martin Bucer ve Kurtuluş

Martin Bucer’in kurtuluşa ilişkin görüşleri en net biçimde, Romalılar mektubu hakkında yazmış olduğu yorum kitabında mevcuttur. Bucer bu yorum kitabını, Calvin’in Institutes of Christian Religion isimli eserini yayımladığı yılda yayımlamıştır. Bucer’in amacı, Mesih’in felsefesini sıradan insanlara iletmek olduğundan ve yazmış olduğu Romalılar mektubu yorumu fazlasıyla uzun olduğundan dolayı Calvin’den eleştiri almıştır. Zira Calvin, kitabın pastörler için çok ağır olduğunu dile getirmiştir.[21]

Bucer’in yazdıkları, onu kendi çağdaşı olan diğer Reformculardan ayırmaktaydı çünkü Bucer’in “yasanın işleri” kavramını ele alım şekli diğer Reformculardan farklıydı. Bucer, birçok uzmana göre Luther’in Yasa ve Müjde ikilemini (dichotomy) reddetti ve Erasmus’tan etkilenerek ruhsal ahlakçılık görüşünü benimsediği düşünmektedir.[22] Öncelikle Bucer, Roma Katoliklerinin Martin Luther’i yanlış anladıklarını düşünüyordu. Bucer, aslına bakılırsa, Hristiyan ilahiyat tarihinin arabulucusu olarak anılmış ve genellikle tartışmalardan uzak durmayı tercih etmiştir. Benzer bir tutumla, Romalılar mektubu üzerine yazdığı yorumda, yalnızca Luther’in görüşünü değil ancak aynı zamanda kilise babalarının görüşünü de birleştirerek harmonize etmeye çalışmıştır. Bunun yanı sıra, Bucer, “lütuf,” “iman” ve “aklanma” gibi kavramları da birbirinden ayırmış ve dikkatli bir şekilde her birini tanımlamaya çalışmıştır. Hal böyleyken, kimi eleştirmenler Bucer’e iki yönlü eleştiride bulunmuşlardır: eleştirilerin ilk kısmı Bucer’in temel Protestan aklanma öğretisini kabul etmediği yönündedir ve ikinci kısmı da Bucer’in çifte aklanma kavramına inandığı iddiasıdır.

Çifte aklanma teorisi, özde iki türlü aklanma yani doğruluk olduğu yönündedir; isnat (imputed) edilen ve doğuştan gelen (inherent). İlahiyat uzmanları, Bucer’in ve Calvin’in görüşlerinin birbirine çok benzediğini düşünürler ve bu bağlamda Calvin’in aklanma ile kutsallaşmayı birbirinden ayırmamak için uğraştığını düşünmektedirler.[23] Zira Calvin, tıpkı Luther ve diğer Reformcular gibi insanın yalnızca imanla aklandığına fakat insanın aklayan imanın yalnız olmadığına inanmaktaydılar çünkü Kutsal Ruh, kendisini kişide verdiği meyvelerle tanıtır.

Bucer’in düşüncesinde de benzer bir durum vardı ancak Bucer, Luther’den daha detaycı olmakla birlikte, Roma Katolikleriyle birleşme veya en azından orta yolu bulma çabasındaydı.[24] Hem teorik hem de pratik konulara kısmen ekümenik bakış açısıyla yaklaşan Bucer, kurtuluş konusunda da Katoliklerin Luther’i yanlış anladığını ileri sürerek, ekümenik bir çatı altında Hristiyanları toplamaya çalıştı. Bu bağlamda Bucer, Hristiyanların yalnızca Mesih’e imanla kurtulduklarını ancak buna rağmen, Kutsal Ruh’un etkisiyle Tanrı’nın yasasını yerine getirmeleri gerektiğini düşünmüştür.[25] Dolayısıyla, Bucer’in bu herkesi kapsayıcı söylemi hem Katolikleri hem de Protestanları kapsayacaktı çünkü – Bucer’e göre – Roma Katolik Kilisesi Luther’i yanlış anlamış ve bu nedenle sapkın ilan etmişti. Fakat Bucer’in ekümenik yaklaşımı ve kapsayıcı olma çabası, kimileri tarafından yanlış anlaşıldı ve Bucer’in gerçekte çekingen davrandığını ve taviz verdiğini düşündürttü. Ne var ki, Bucer, tıpkı diğer Reformcular gibi yasanın işlerinin yalnızca Kutsal Ruh’la yerine getirilebileceğine inanmaktaydı; bu da bir Hristiyan’ın, Tanrısal işleri zorla değil fakat Kutsal Ruh’un yardımıyla gerçekleştireceği anlamına gelmekteydi.[26] Dolayısıyla, Bucer’in çifte aklanma öğretisi Reformcuların görüşlerine aykırı değil, ancak onlarla ahenk ve uyum içerisindeydi. Fakat Bucer’in yasanın işleri üzerinde çok durmasının asıl sebebi yalnızca teorik değil, pratik ilahiyatın da önemini anlamasıydı.[27] Bunun haricinde Bucer, tıpkı diğer Reformcular gibi kurtuluşun yalnızca Mesih’e imanla olduğuna ancak imanın kanıtı olarak iyi işlerin olması gerektiğine inanıyordu.

Martin Luther ve Sakramentler

Martin Luther, Protestan Reformasyonundan sonra Roma Katolik Kilisesinin yalnızca soteriolojisi değil, ancak sakramental görüşlerini de eleştirmiştir. Roma Kilisesinin kabul ettiği yedi adet sarkrament varken, Luther bunların Kutsal Yazılar tarafından buyrulup buyurulmadığını inceledi ve neticede yalnızca iki sakrament olduğu kanısına vardı. Luther, sakramentlerin ne olup olmadığını belirlemek için yegâne standardın Kutsal Yazılar olduğunu ve Kutsal Kitap’ta direkt olarak Mesih tarafından buyurulmadığı sürece hiçbir şeyin sakrament olarak kabul edilemeyeceğini söylemiştir.[28] Dolayısıyla Luther, Roma Kilisesinin yedi sakramentine karşı çıkmış ve iki sakrament olarak yalnızca vaftiz ve Rabbin Sofrasını kabul etmiştir.

Luther’in Rabbin Sofrasına ilişkin görüşleri Katolik Kilisesinden biraz farklı olmakla birlikte, temelde benzeşmektedir. Luther’e göre “Rabbin Sofrası’nda ekmek ve şarap Rabbimiz İsa Mesih’in gerçek bedeni ve kanıdır.”[29] Zira bu nedenledir ki Luther ve Zwingly ciddi bir tartışma yaşamış ve neticede Luther, Zwingli’nin elini bile sıkmadan salonu terk etmişti.

Vaftiz konusunda ise Luther, diğer Reformculardan farklı düşünüyordu. Örneğin yine Kısa İlmihal’de vaftizin tanımı yapılırken şu sözler yer almaktadır: “Tanrı’nın sözleri ve vaatlerinin ilan edildiği gibi vaftiz, iman eden kişinin günahlarının bağışlanmasını sağlar, kişiyi ölümden ve İblis’ten kurtarır ve ona ebedi kurtuluşu verir.”[30] Başka bir deyişle, Luther ve Lüteryenler, kurtuluşun vaftizle olduğuna inanmaktaydılar ve bu da Luther’i diğer Reformculardan ayırmaktadır.

Martin Bucer ve Sakramentler

Martin Bucer’in sakramentlere ilişkin görüşü de tıpkı Luther ve diğer Reformcularınki gibiydi. Bucer de yalnızca iki sakrament olduğunu savunuyordu ve bunların vaftiz ve Rabbin Sofrası olduğunu kabul ediyordu.

Bucer, Rabbin Sofrası konusunda geleneksel Reform görüşü benimsemekle birlikte, Luther’in fikirlerine katılmıyordu. Ancak buna rağmen Luther ile Zwingly için arabuluculuk yapmaya karar verdi. Bucer genellikle hep barış yanlısı olduğu için direkt veya dolaylı olarak ekümenik yapıyı savunmaktaydı bu nedenle, Luther’in hatasını ona mantıksal ve teolojik argümanlarla sunduktan sonra bile Luther’in kalbini kırmamak ve barışı sağlamak adına ona sağ elini uzattı.[31] Bucer, İsa Mesih’in Rabbin Sofrası esnasında kilisede bulunduğuna inanıyor ve bunu 1539 yılındaki Strazburg Litürjisinde de şu sözlerle belirtmekteydi: “…ve Rab’bin Kendisinin bu amaçla görevlendirdiği Kilise’nin harici hizmeti aracılığıyla aramızda olduğundan şüphe etmeyin.”[32]

Vaftiz konusunda da Bucer’in görüşü Luther’den farklıydı. Martin Bucer, tıpkı Luther gibi bebek vaftizinin sıkı bir savunucusuydu ancak bunu yaparken antlaşma teolojisi çerçevesinde yapmaktaydı.[33] Bucer, bebeklerin vaftiz edilmesiyle, tıpkı Yaratılış bölümünde Tanrı’nın İbrahim’e verdiği sünnet işaretiyle olduğu gibi bebeğin, ebeveynlerinin imanı sayesinde kiliseye dahil olduğuna inanmaktaydı.[34] Dolayısıyla, Bucer ne kadar ekümenik olursa olsun, Luther veya Roma Katolik Kilisesiyle hemfikir değildi çünkü Bucer’e ve diğer Reformculara göre kurtuluş vaftizle bahşedilmezdi.

Sonuç

Sonuç olarak, Protestan Reformunda etkin rol almış bu iki ilahiyatçının yaşamlarındaki deneyimler kimi zaman radikal derecede farklı olsa da özde her ikisi de aynı şeylere inanıyor ve aynı fikirleri kabul ediyorlardı. Elbette, kişilerin karakteristik özellikleri ayırıcı birer husustur ve bahsi geçen özellikler, bu iki Reformcunun kendi yaşamlarında farklı seçimler yapmalarına sebep olmuştur; bu seçimler kimi zaman doğru, kimi zaman da yanlıştı.

Ne var ki, olaya ilahi gözlüklerle bakmaya çalıştığımızda, Tanrı’nın gözünde bu iki Tanrı adamı, O’nun Kelamı için mücadele etmiş ve farklı yollar ve yöntemlerle de olsa O’nun kutsal ismini yüceltmeye gayret etmişlerdir. Sevdiğimiz, saydığımız ve değer verdiğimiz bu büyük ilahiyatçıların da birer insan olduğunu unutmayarak, Tanrı’nın onlar vasıtasıyla yaptığı büyük işleri övmemek için hiçbir sebebimiz yoktur.

Soli Deo Gloria!

***********

Kaynakça

Kittelson, James. Luther The Reformer. Minneapolis: Augsburg Fortress Publishing House, 1986, 79.

Brecht, Martin. Martin Luther. tr. James L. Schaaf, Philadelphia: Fortress Press, 1985–93, 1:112–27.

Greschat, Martin (2004), Martin Bucer: A Reformer and His Times, Louisville, KY: Westminster John Knox Press, p.27

Michael A. Mullett, Martin Luther, London: Routledge, 2004, 78.

Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 32: Career of the Reformer II, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 32 (Philadelphia: Fortress Press, 1999), 112–113.

Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 36: Word and Sacrament II, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 36 (Philadelphia: Fortress Press, 1999), 29.

Timothy George, Reformcuların Teolojileri, syf. 127.

Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 24: Sermons on the Gospel of St. John: Chapters 14-16, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 24 (Saint Louis: Concordia Publishing House, 1999), 174.

  1. Peter Stephens. The Holy Spirit in the Theology of Martin Bucer. op. cit., pp. 129-155

Walter Holsten. Das Evangelium und die Völker: Beiträge zur Geschichte und Theorie der Mission: Goßnersche Mission: Berlin, 1939. pp. 138-139.

Wilhelm Pauck, Melanchton and Bucer, p. 236

Pelikan, Reformation of Church and Dogma (1300-1700), 207

Amy Nelson Burnett, Martin Bucer and the Anabaptist Context of Evangelical Confirmation, pp.117-118

Luther, Bondage of the Will, p.104.

Martin Luther, Elçi Pavlus’un Romalılar Mektubuna Önsöz (The Preface to Saint Paul’s Epistle to Romans), trans. Toghrul Salamzade, p.5

Edwin Woodruff Tait, “Martin Bucer’s 1536 Romans Commentary Is His Most Extended and Systematic Theological Work.” Accessed November 9, 2022. https://www.vanderbilt.edu/AnS/religious_studies/SBL2006/Tait.htm.

[1] Kittelson, James. Luther The Reformer. Minneapolis: Augsburg Fortress Publishing House, 1986, 79.

[2] Brecht, Martin. Martin Luther. tr. James L. Schaaf, Philadelphia: Fortress Press, 1985–93, 1:112–27.

[3] Greschat, Martin (2004), Martin Bucer: A Reformer and His Times, Louisville, KY: Westminster John Knox Press, p.27

[4] Greschat, Martin (2004), Martin Bucer: A Reformer and His Times, Louisville, KY: Westminster John Knox Press, 62.

[5] Michael A. Mullett, Martin Luther, London: Routledge, 2004, 78.

[6] Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 32: Career of the Reformer II, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 32 (Philadelphia: Fortress Press, 1999), 112–113.

[7] Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 36: Word and Sacrament II, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 36 (Philadelphia: Fortress Press, 1999), 29.

[8] Timothy George, Reformcuların Teolojileri, syf. 127.

[9] Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 24: Sermons on the Gospel of St. John: Chapters 14-16, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 24 (Saint Louis: Concordia Publishing House, 1999), 174.

[10] Timothy George, Reformcuların Teolojileri, syf. 129.

[11] Reformation Theology, 155.

[12] W. Peter Stephens. The Holy Spirit in the Theology of Martin Bucer. op. cit., pp. 129-155

[13] Walter Holsten. Das Evangelium und die Völker: Beiträge zur Geschichte und Theorie der Mission: Goßnersche Mission: Berlin, 1939. pp. 138-139.

[14] Wilhelm Pauck, Melanchton and Bucer, p. 236.

[15] Pelikan, Reformation of Church and Dogma (1300-1700), 207

[16] Ibid., 254.

[17] Amy Nelson Burnett, Martin Bucer and the Anabaptist Context of Evangelical Confifirmation, pp.117-118

[18] Luther, Bondage of the Will, p.104.

[19] Martin Luther, Elçi Pavlus’un Romalılar Mektubuna Önsöz (The Preface to Saint Paul’s Epistle to Romans), trans. Toghrul Salamzade, p.5

[20] Bondage of the will, 163.

[21] Edwin Woodruff Tait, “Martin Bucer’s 1536 Romans Commentary Is His Most Extended and Systematic Theological Work.” Accessed November 9, 2022. https://www.vanderbilt.edu/AnS/religious_studies/SBL2006/Tait.htm.

[22]  Karl Koch, Studium Pietatis: Martin Bucer als Ethiker (Neukirchen-Vluyn: Neukirchener Verlag, 1962).

[23] Cornelis P. Venema, Accepted and Renewed in Christ: The “Twofold Grace of God” and the Interpretation of Calvin’s Theology (Göttingen: Vandenhoeck & Ruprecht, 2007), 163–170.

[24] Edwin Woodruff Tait, “Martin Bucer’s 1536 Romans Commentary Is His Most Extended and Systematic Theological Work.” Accessed November 9, 2022.

[25] Martin Greschat. „Die Anfänge der reformatorischen Theologie Martin Bucers“. pp. 124-140 in: Martin Greschat, J. F. G. Goeters (ed.). Reformation und Humanismus.

[26] Schirrmacher, 24.

[27] Brian Lugioyo, Martin Bucer’s Doctrine of Justification, 46

[28] Martin Luther, Luther’s Works, Vol. 36: Word and Sacrament II, ed. Jaroslav Jan Pelikan, Hilton C. Oswald, and Helmut T. Lehmann, vol. 36 (Philadelphia: Fortress Press, 1999), 7.

[29] Martin Luther’in Kısa İlmihali, p.31.

[30] A.g.e., 24.

[31] Martin Greschat. Martin Bucer. op. cit., p. 89.

[32] Baird Thompson, Liturgies of the Western Church, 167-181.

[33] David F. Wright, “Infant Baptism and the Christian Community in Bucer,” in Martin Bucer: Reforming Church and Community, ed. David F. Wright (Cambridge University Press, 1994), 95.

[34] Martin Bucer, Ephesians Commentary, 1527, in David F. Wright, “Infant Baptism and the Christian Community in Bucer,” 97.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu