İlahiyat

Sola Scriptura

Yalnızca Kutsal Yazılar

Sola Scriptura Protestan Reformunun en önemli maddelerinden biridir – hatta belki en önemlisidir. Bu kadar önemli olmasının sebebi, bu maddenin diğer tüm maddelerin temelini oluşturmasıdır. Sola Scriptura olmasaydı, diğer maddelerin nasıl ortaya çıktıklarını, neye dayandıklarını ve doktrinsel sınırın nerede olduğunu anlayamazdık. Bu nedenle bu konuya başlarken, öncelikle bazı mezhepler ve kişiler tarafından çok yanlış anlaşılan Sola Scriptura öğretisinin ne anlama gelmediğini inceleyelim. Ne olmadığını gördükten sonra ne olduğunu bilmek çok daha kolay ve anlaşılır olacaktır.

Sola Scriptura ne değildir?

Sola Scriptura her Protestan’ın hayatında çok önemli bir yere sahiptir. Tanrı, kendi kulları peygamberler ve elçiler aracılığıyla konuşmuş ve söylediklerinin hepsi de her gün okuduğumuz – ya da okumamız gereken – Kutsal Kitap’ta yazılmıştır. Tanrı’nın sözü, Mezmur yazarının da söylediği gibi, “…adımlarım için çıra, yolum için ışıktır.” (Mezmur 119:105). Mezmurcunun bu sözleri her Hristiyan için geçerli olmalıdır.

Bu hakikatin ışığında Protestan ilahiyatı her zaman özellikle Sola Scriptura ilkesinin üzerinde duruyor. Yukarıda belirttiğim gibi bazen çok yanlış anlaşılan bu ilkenin aslında ne anlama gelmediğini üç maddede özetlemek yerinde bir hareket olur.

Sola Scriptura tüm Protestanların aynı görüşlere sahip olacağı anlamına gelmez

Yalnızca Kutsal Yazılar öğretisi dünyada var olan tüm Protestanların aynı görüşe sahip olacakları anlamına gelmez. Kutsal Kitap her Protestan için otorite niteliğindedir ancak herkes Kutsal Kitap’ı aynı biçimde yorumlamamaktadır. Yorum bilimi bambaşka bir konu olmakla birlikte, çeşitli yorumların aynı çatı (Kutsal Kitap) altında toplanması olağan bir durumdur. Elbette temel öğretiler konusunda herkes aynı görüşte olmalıdır. Örneğin İsa Mesih’in kimliği, Tanrı’nın varlığı, yalnızca imanla kurtuluş, İsa’nın çarmıha gerilmesi, dirilişi, ikinci gelişi vs. Bu öğretilerin tümü teolojik dille ifade edecek olursak Birincil (veya temel) öğretilerdir.

Fakat bazı ikincil ve üçüncül öğretiler var ki, o konularda fikir ayrılıkları doğmaktadır. Elçi Pavlus Romalılar 14.bölümde şu sözleri yazmıştır:

İmanı zayıf olanı aranıza kabul edin, ama tartışmalı konulara girmeyin. Biri her şeyi yiyebileceğine inanır; imanı zayıf olansa yalnız sebze yer. Her şeyi yiyen, yemeyeni hor görmesin. Her şeyi yemeyen, yiyeni yargılamasın. Çünkü Tanrı onu kabul etmiştir… Çünkü Rab’bin onu haklı çıkarmaya gücü vardır. Kimi bir günü başka bir günden üstün sayar, kimi her günü bir sayar. Herkesin kendi görüşüne tam güveni olsun.” (Romalılar 14:1-3, 5)

Demek ki Tanrı, sapkınlığa gidilmediği sürece fikir ayrılıkların olmasını yanlış bulmuyor. Tanrı’nın sözünde görüş ayrılıklarına izin veriliyorsa, demek ki Sola Scriptura öğretisi, tüm Protestanların aynı görüşte olmaları gerektiğini vurgulayan bir doktrin değildir.

Sola Scriptura, dünyada var olan tüm bilimsel gerçeklerin Kutsal Kitap’ta olduğu anlamına gelmez

Kutsal Kitap’ın amacı dünyada var olan tüm bilimsel gerçekleri açıklamak değildir. Elbette, Kutsal Kitap’ta bilimsel gerçekler de vardır ancak Kitap’ın amacı bu değildir. Kutsal Kitap Tanrı’nın sözüdür. Westminster Kısa Katekizmindeki 3.soru bu konuyu çok güzel ve anlaşılır biçimde ifade etmektedir:

Soru: Kutsal Yazılar esasen ne öğretirler?

Cevap: Kutsal Yazılar esasen insanın Tanrı’ya ilişkin neye inanması gerektiğini ve Tanrı’nın insandan neler talep ettiğini öğretirler.

Katekizmde verilen bu cevap 2.Timoteos 1:13 ve 2.Timotes 3:16 ayetlerine dayanmaktadır. Açıklamalardan ve ayetlerde de anlaşıldığı üzere Kutsal Kitap’ın amacı, Tanrı’nın insanlardan talep ettiği görevin ne olduğunu öğretmektir. O halde Kutsal Kitap’ın amacının bilim olduğunu söylemek de yanlış olur. Bilim, Tanrı’nın imanlı olan ve olmayan herkese sağladığı genel lütfu aracılığıyla geliştirdiği bir şeydir. Tanrı, lütfuyla izin verdiği için günümüzde bilim var ve ilerlemeye devam ediyor.

Sola Scriptura, Kutsal Kitap dışında başka kitaplar okumamamız gerektiği anlamına gelmez

Kutsal Kitap nihai yetkili olsa da kilise tarihi ve kilise babalarının öğretilerini yok saymak kesinlikle yanlış bir yaklaşım olur. Tarih boyunca Hristiyan ilahiyatına katkıda bulunan yüzlerce ve hatta binlerce insan yaşadı ve bu insanların katkılarını silip atmak, Kutsal Kitap’ın öğrettiği bir şey değildir. Kilise tarihi incelenecek olursa, tarih boyunca hem kilise babalarının hem de erken kilise dönemi sonrası Hristiyan ilahiyatının geliştiğini ve daha da sağlam bir hal aldığını görmek mümkün olacaktır. Athanasius, İrenaeus, Augustinus, Luther, Calvin, Knox ve diğer tüm ilahiyatçılarının Hristiyan ilahiyatına çok büyük katkıları olmuştur. Örneğin eğer Athanasius olmasaydı, İsa’nın Tanrılığını inkar eden Aryus kiliseye daha büyük zarar verebilirdi. Luther olmasaydı, kilise belki karanlığın en dip noktalarını yaşayacaktı. Tanrı kesinlikle egemendir, ancak isimleri geçen ve geçmeyen ilahiyatçıların etkilerini hiçe saymak da doğru değildir. Çünkü bu Tanrı adamlarının hepsi öğretilerini Kutsal Kitap’a dayandırarak inşa etmişlerdi. İşte Sola Scriptura tam olarak budur!

Sola Scriptura Nedir?

Doksan beş maddelik tezini yayınladıktan hemen-hemen bir yıl sonra Martin Luther, Roma Katolik Kilisesinin teolojisi ve uygulamaları konusunda Kardinal Cajetan tarafından sorguya çekilecekti. Kilisenin yetkisi konusunda sorgulandığı zaman Luther aynen şu cevabı verdi:

Kutsal Yazıların yetkisi önce gelir. Bu gerçek kabul edildikten sonra insan sözünün gerçek olup olmadığına karar verilebilir.[1]

Luther’in cevabı aslında Sola Scriptura doktrinini özetliyor. Yalnızca Kutsal Yazılar doktrini, daha önce belirtilen ve yanlış bilgilere dayanarak sadece Kutsal Yazıları okuyacağımız anlamına gelmiyor. Sola Scriptura, kilisenin bağlı kalması gerektiği öğretileri yalnızca Kutsal Kitap temelli olduğunu beyan eden bir doktrindir. Timoteos’a yazdığı ikinci mektupta Pavlus şunları yazmıştır:

Kutsal Yazılar’ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2.Timoteos 3:16-17)

Bu ayette kullanılan bir kelime var ki, aslında Sola Scriptura’ya karşı önerilen tüm argümanları çürütüyor. O kelime: “θεόπνευστος” (okunuşu: teopnyustos) kelimesidir. Strong sözlüğüne göre bu sözcük “ilahi solukla yazılmış veya Tanrı tarafından vahyedilmiş[2] anlamına gelmektedir. Aslında bu sözcük, “θεός” (Tanrı) ve πνεῦμα (“ağızdan veya burundan çıkan nefes”) sözcüklerinden türemiştir. Kısacası Pavlus Kutsal Yazıların, Tanrı’nın soluğunun ürünü olduğunu söylemek istemiştir. Daha basit bir dille ifade edecek olursak, Tanrı’nın ağzından çıkan sözlerin birebir aynısı Kutsal Yazıları oluşturmaktadır.

Kutsal Yazıların, kilise ve insan vicdanına egemen olmasını Pavlus’un yazmış olduğu başka bir ayetle de anlayabiliriz. Pavlus Korint kilisesine, henüz onlarla birlikteyken bir buyruk vermişti ve yazdığı ilk mektupta da bunu onlara hatırlatmaktadır. Şöyle demişti:

Kardeşler, bizden örnek alarak, “Yazılmış olanın dışına çıkmayın” sözünün anlamını öğrenmeniz için bu ilkeleri sizin yararınıza kendime ve Apollos’a uyguladım. Öyle ki, hiç kimse biriyle övünüp bir başkasını hor görmesin.” (1.Korintliler 4:6).

Yazılmış olanın dışına çıkmayın ilkesi, günümüz için de geçerli bir ilkedir. Aslında bu ilkenin aksini beyan eden herhangi bir ayet veya esin de yoktur. Hristiyanların vicdanını yargılayacak tek şey Tanrı sözünün kendisidir. Kilisede vaaz edilen bir şeyin doğru olup olmadığını öğrenebilmemizin tek yolu, Kutsal Kitap’ı araştırıp öğrenmektir. Araştırıp yorumlarken yorum bilimi kurallarına bağlı kalarak yapmamız da son derece önemlidir. Çünkü Sola Scriptura, Kutsal Yazıları kafamıza estiği biçimde yorumlayabilmemiz anlamına gelmiyor.

Aslında Tanrı’nın ta kendisi, Kutsal Yazıları okuyup araştırmamız konusunda bizi teşvik ediyor. Tanrı, O’nu bilmemizi ve tanımamızı istiyor çünkü sonsuz yaşama O’nu tanıyarak kavuşabiliriz (Yuhanna 17:3). Kutsal Kitap’a bağlı kalmamızla ilgili Kutsal Kitap’ın kendisinde bize verilen en bariz örneklerden biri de Elçilerin İşleri 17:1-11 ayetleridir. Bağlamda Pavlus ve Silas Selanik’e giderek orada Yahudilerle Kutsal Yazılar üzerine tartışıyorlardı (2.ayet). Fakat Yahudilerin kentte çıkardıkları kargaşadan dolayı Pavlus ve Silas Veriya’ya geçmek zorunda kaldılar ve Veriya’da yine Yahudi havrasına giderek öğretmeye devam ettiler. İşte tüm Hristiyanlar için örnek teşkil edecek davranışı 11.ayette görüyoruz:

Veriya’daki Yahudiler Selanik’tekilerden daha açık fikirliydi. Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün Kutsal Yazılar’ı inceliyor, öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırıyorlardı.” (Elçilerin İşleri 17:11)

Veriya’daki Yahudiler, kendilerine anlatılanların doğru olup olmadığını anlamak için kendi gelenekleri ve din adamlarının yorumlarından oluşan Talmud kitaplarına da[3] bakabilirlerdi. Eğer Kutsal Yazılar onlar için ikinci derecede yetkili olsaydı, o halde bakmaları gereken şey yorumlar ve geleneklerdi. Ancak onlar Kutsal Yazılar’ı incelemeyi tercih ettiler. Çünkü Tanrı’ya inanan hiç kimse Kutsal Yazıların ikinci veya üçüncü derecede önemli olduğunu kabul etmez, edemez. Tanrı’nın sözü, Tanrı’nın ağzından çıkan her söz, tüm insanlar, tüm kurumlar, tüm güçler, tüm yetkililerden daha üstündür.

Kilise Babaları ve Gelenekler

Katolik, Ortodoks ve bazı diğer kiliseler, tarihi de baz alarak kilise babalarının da Tanrı’nın vahyiyle konuştuklarını ve bundan dolayı da onlardan gelmiş olan geleneklerin de ilahi esin kaynaklı olduğunu savunmaktadırlar. Başka bir deyişle, Tanrı sözünün yalnızca yazılı olarak değil, sözlü olarak da yayıldığına inanıyorlar.

Sola Scriptura doktrini, kilise babalarının ve geleneklerin zararlı olduğunu veya okunmaması gereken yanlış kaynaklar olduğunu teşvik etmez. Aslında kilise tarihi, kilise babaları ve gelenekler, Hristiyan teolojisine ve inancına değer veren herkes tarafından okunmalı, çalışılmalı ve örnek alınmalıdır. Kilise babaları, tıpkı Pavlus, Petrus, Yuhanna ve tüm diğer havariler kadar insandı. Fakat onları havarilerden ayıran en büyük özellik, vahiy almamış olmalarıdır. Kilise babaları, Tanrı’nın kilisesini güçlendirmiş adamlar olmakla birlikte asla vahiy aldıklarını, söylediklerinin Tanrı sözü olduğunu iddia etmemişlerdir. Bu nedenle onların yaptıklarını öğrenebilir ve Kutsal Kitap’a uygun olarak yaptıkları şeyleri örnek almamız gerekiyor. Onlar, imanları uğruna yakıldılar, aslanlara atıldılar, dayak yediler, aşağılandılar ama asla pes etmediler. Onlar Tanrı sözündeki gerçeği duyurmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ancak tüm bu fedakarlıklar ve örnek davranışlar, onların ağzından çıkan sözlerin Tanrı sözü olduğu anlamına gelemez.

Kilise babaları kendi aralarında da bazı anlaşmazlıklar yaşarlardı. Büyük iman atalarımız olmalarına rağmen, hepsi insandı. Onların kendi mektuplarında, [varsa] kitaplarında belirttikleri çeşitli öğretiler vardı. Elçisel olduklarını iddia eden mezheplerin söylediklerinin aksine, onların aralarında da birçoğu Sola Scriptura’ya (yani Kutsal Yazıların nihai yetki sahibi olduğuna) inanıyorlardı. Örneğin İrenaeus (130-202) şöyle demiştir:

Kurtuluşumuzun yöntemini, müjdeyi bize verenler aracılığıyla – müjdeyle –  ve de Tanrı’nın isteğiyle imanımızın yapıtaşı ve temelini oluşturan Kutsal Yazılar aracılığıyla öğrendik.[4]

Başka bir kilise babası olan Origenes (185-252) şöyle yazmıştır:

Hiçbir insan, öğretileri tasdiklemek için Kutsal Yazılardan başka bir kaynağa başvuramaz.[5]

Gelenekler, kilise babaları ve kilise babalarının söylemiş veya yazmış oldukları sözlerin standardı, Kutsal Yazılardan başka bir şey olamaz. Aksi halde, hangi gelenekleri, hangi kilise babalarını veya kilise babalarının hangi sözlerini kabul edip etmeyeceğimizi nasıl bilebiliriz? Kesinlikle bilemeyiz! İrenaeus, Origen, İskenderiyeli Klement, Atanasiyus ve tüm diğer kilise babaları çok değerlidirler. İman uğruna verdikleri mücadele takdire şayandır – ancak her ne olursa olsun, söylediklerini Tanrı sözüyle eşit sayarak kabul etmek, Kutsal Yazılara uygun bir tutum değildir.

Son olarak şunu diyebiliriz ki, Tanrı O’nun sözüne bağlı kalmamızdan hoşnut kalır. Kutsal Kitap’ta devamlı olarak O’nun sözüne uygun yaşamamız (Mezmur 119:9), O’nun sözünü sevmemiz (Mezmur 119:97), O’nun sözünden zevk almamız (Mezmur 1:2), O’nun sözünü aklımızdan çıkarmamamız (Mezmur 119:11) teşvik edilir. İsa Mesih, Tanrı’nın Sözü olarak dünyaya geldi ve sözünün gerçek olduğunu biliriz (Yuhanna 17:17). O halde tüm diğer şeyleri bir yana bırakarak, O’nun sözünün nihai yetkisine güvenerek yaşamak Tanrı’nın isteğine uygun olan tutumdur. Sola Scriptura diye sözü edilen öğreti tam olarak budur. Yüzyıllar boyu Hristiyan kilisesinin kabul ettiği, sımsıkı tutunduğu bir hakikattir. Başka bir deyişle, Sola Scriptura, öze geri dönüştür!

Kaynakça:

[1] Mark D. Thompson, Reformation Theology: A Systematic Summary kitabının “Sola Scriptura” bölümünden alınmıştır. Ed. Matthew Barrett (Wheaton: Crossway, 2017), 153.

[2] James Strong, A Concise Dictionary of the Words in Greek New Testament with Their Renderings in the Authorized English Version, Nashville New York, Abingdon Press, 1890, pp.36

[3] Talmud’un tümü 63 risaleden, yani tahmini olarak 6300 sayfadan oluşmaktadır.

[4] Irenaeus, Sapkınlıklara Karşı 3:1

[5] Origen, Matta üzerine (26.kitapçık).

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu